Bir sokak lambası yanıyordu geceyi delercesine, birde içimde yanıp tütmeyen. Nasıl, neden, niçin soruları ile karanlığın en kuytu köşesinde yanıt beklerken, sessizliğin derinliklerinden bir kelime ile bütün buhranlarımdan sıyrılıverdim. “Neyse”

Karanlık bazen insanın yüreğindekileri aydınlığa çıkarması için gelir. Aslında gelmesini istemezsin, her karanlıkta bir dipsiz kuyuya ipsiz düşersin çıkamazsın. Çölde yolunu kaybetmiş, suyun bitmiş bir vaziyette kalırsın. Bazı imkansızlıklar alışkanlık haline gelir. Dertlerini artık gülümseyerek bakarsın. Kanayan yarana bir türlü merhem bulamaz, aslında bulmak da istemezsin. Derdinle bağı sadece o kalmıştır. İyileşmesini bile istemezsin. 

Hayat böyledir işte bir şekilde geçer gider. Giderken bazen açtığı yaralar kapansa da izi kalır. Kopan ipi bağlarsın ama eline her geldiğinde orası acıtır. Bir rüzgâr, bir yağmur damlası, bir ay ışığı derdini açmaya yeter. Aslında açılması için bir sebep yoktur, sadece bahane olur. Yanmaya hazır bir ateşe sadece kıvılcımın yetmesi gibi.

Bazen bütün ağır imtihanlarla insan bunalıma girse de, içinden çıkılmaz bir hale gelse de, olacak olan oluyor. Senin nasibinde varsa şayet bir şey, ne olursa olsun gelir seni bulur. Yoksa, dünya birleşse bile o sana dek gelmez. Olmasını istediğimiz o kadar çok şey var ki hayatta. Olsa bizi üzecek, olmaması daha hayırlı. Biz bunu bilemeyebiliriz. Bu da tevekkülün bir derecesidir.

İmam Gazali Rahimehullah der ki “Bütün dünya bir araya gelip engellemeye çalışsa bile Allah'ın senin için takdir ettiği şeyin sana ulaşacağına, bütün dünya bir araya gelip sana yardıma çalışsa bile Allah'ın senin için takdir etmediği bir şeyin sana ulaşmayacağına inanmandır.” Bunun içindir ki bazen susup kaderin bize tecelli ettiğine boyun eğmememiz gerekir.  Bu arada duaya sarılıp hayırlısını dilemekten başka çare yok. Aslında kalbimizle değil, kalp bu şaşar beşer. İyiyi kötüyü ayırt edemez  hayırlı ne ise onu istemek duada.