Hayatın hiçbir anı tesadüf olmadığı gibi, insanın duruşu, seçimi, tarzı ve kalitesi de kendiliğinden ortaya çıkmaz. Her biri yaşanmışlıkların, öğrenilmişliklerin, kabullerin ve redlerin içinden süzülerek gelir.

İnsan bazen reddedilmeyi de sindirmeyi bilmelidir.
Kırılmadan, çirkinleşmeden, makyajı akıtmadan…
Bir kapı kapanınca hemen oyuna bahanelerle devam etmemeli. “İstediğimi alamadım, demek ki ciğer biraz tuzsuzmuş” gibi kaçamak sözlerle kendini düşürmemeli. Çünkü kalite, bahane üretmeyenlerin işidir.

Hayatta önemli olan kaliteli bir sohbet, kaliteli bir merhaba ve gerektiğinde zarafetle söylenmiş kaliteli bir elvedadır. Herkes merhaba diyebilir, herkes veda edebilir; ama çok az insan bunu bir duruşla, bir ağırlıkla, bir karakterle yapabilir.

Unutma Jack:
Titanic’te konfor, elit kamarada yolculuk hakkı herkesin değil;
hayat yolculuğunda da öyledir.
Her söz her kulağa, her insan her masaya yaraşmaz.

Ve bir gerçek daha vardır:
Çok sözün olduğu yerde üçüncü sınıf insanlar çoğalır.
Ama kaptanın güvertesi…
O her zaman tek kişiliktir.
Duruş ister, sessizlik ister, vizyon ister.

Kısacası…
Kalite rastgele değildir.
Sen nasıl yürürsen, hayat da öyle yol açar.