Bazen yazamadıklarımızı söylemek isteriz; fakat nedense susarız, hem de en çok içimizde bağırarak. Sonra o sessiz çığlıkları bir tebessüme gizleriz. Olmayınca olmuyor işte… Harfler yetersiz kalıyor, kelimeler dar geliyor. Çünkü anlatılmak istenen, ancak anlayan bir yürekte yankı bulabilir. Gerçi anlayan olunca da konuşmanın anlamı kalmaz; zira kalp kalbi çoktan duymuştur. Asıl mesele, yüreğinden kopanı karşındakine hissettirebilmektir — bir bakışta içini görmek, bir gülümsemede kalbinin sızısını sezebilmektir.

İnsan ya olmasını ister ya da hiç olmamasını. En zoru, en sancılısı, arada kalmaktır. Belki de olmaması, olmasından daha hayırlı olduğu içindir ki bazı şeyler olmuyor. Ne kadar hesap yaparsan yap, kader bir köşeden gülümser sana. Bazen bile bile felaketi seversin; çünkü uçurumun çağrısı, bahçenin huzurundan daha sahicidir. İstemediğin bir gül bahçesindense, isteyerek yürüdüğün uçurum daha gerçektir. Zira insanın seçimleri, acısıyla da olsa, kendi varlığının nişanesidir.

Oysa biliriz; bir gün unutulacağız. İsmimiz, hatıralardan silinip gidecek. Yine de ne çok şey isteriz hayattan… Yaşamak yerine erteleriz, var olmak yerine oyalanırız. Serapların peşinde koşarken gerçeği kaybederiz. Oysa hayat, biraz da beklemektir: Çocukken büyümeyi beklersin, sevince kavuşmayı; yaşarken ölümü, ölürken hatırlanmayı… Bir de hayalleri beklersin — hiç gerçekleşmeyeceğini bilsen bile.

Hayat, dönemeçlerle dolu bir yol sunar insana. Bizse çoğu zaman akılla kalp arasında kalırız. Karşımıza çıkan engelleri yürekle çözmeye çalışırız; fakat yürek, aldığı yaralarla mecalsiz kaldığında, yaşamı düz bir yol sanırız. Oysa insan, yanında dayanacağı bir güç hissettiğinde; ayakları kanasa da yürümeye devam eder. Çünkü umut, bazen sadece bir omuzun sıcaklığında saklıdır.

Karanlıkların içinde aydınlığı bulmak mı marifet, yoksa aydınlığın içinden karanlıklara düşmek mi eziyet? Yolu tek başına yürümek mi cesaret, yoksa bir başkasının izinden gitmek mi esaret? Rüzgârın tenine dokunduğu bir bankta, o anı bütün hücrelerinde hisseden genç adamın yanından gönlü kırık biri geçer…

Ve yazarın dediği gibi:

“Kalbe huzur gelince, insanı yerin altına koyuyorlar.”