Sanırım bir, bir buçuk yıl oldu içimden geçenler ile birleştirip, bir otobüs içerisinde yaşadıklarımı yazalı. Bu günlerde yine haksız kazanç ve utanmazlık ayyuka çıktığı için yazıyı bulup, tekrar okumak ve mümkün olsaydı paylaşmayı arzu etmiştim.

Ancak ilerleyen yaşlarda öğrenmeye çalıştığım bilgisayara çok hâkim olmadığımdan olacak bir tuşla sildim her şeyi. Allah var uğraştım ve uğraştılar getirmek için ama olmadı ve gitti bir yıllık yazılarımın tamamı.

Yazılarımın çıktığı internet sitesi de kendini yenileyim derken tüm geçmişi temizlediğinden köşe ve arşiv yazılarından oluşan yaklaşık üç dört yüz sayfalık arşiv kelimenin tam anlamıyla çöp oldu.

İşte çöp olan bu yazımda, atmış beş yaş üstünün ücretsiz binme hakkına sahip olduğu belediye otobüsüne nasıl temin ettiğini bilmediğim kartla daha o yaşa gelmemiş birini binerken şoförün tespit ettiğini yazmıştım.

Şoför kimliğini göster sen atmış beş yaş üstü değilsin, bu ücretsiz kartı nasıl temin ettin dedikçe adamın nasıl su yüzüne çıkmaya çakıştığını, nasıl bağırıp çağırarak kendini haklı çıkarmaya çalıştığını anlatmıştım. Aynı kişinin şoförün polis çağırayım o baksın kimliğine dediğinde nasıl otobüsten atlayıp kaçtığını yazmıştım.

Ve demiştim ki; Bu kul hakkı değil de nedir? Bu kişi benim, senin, onun hakkını yese belki bir yerde bulur helalleşir, belki Arafat meydanında ananın babanın evladını tanımadığı günde bir kişi olsa hakkını yediği yalvarır yakarır da helalleşir. Peki demiştim bu kişi binlerce, yüz binlerce, milyonlarca kişinin hakkını yiyor. Nasıl ve kiminle helalleşecek de o hesaptan kurtulacak.

Sözlerimi o yazıda şöyle bitirdiğimi hatırlıyorum.

Bir insanın içinde nefis denen şeytan büyüyünce kişi onunla imtihanını kaybediyor. Şeytanlaşıyor ve bu şeytanlaşma ile başkasının hakkını gasp ettiğinde bu ona normal geliyor.

Oysa “Müslüman kardeşinin malına veya şeref ve namusuna yönelik günah işleyen kimse altın ve gümüşün bulunmadığı gün gelmeden önce ondan helâllik dilesin. O gün, dünyada kötülük yapan kimsenin sevapları varsa haksızlığı kadar alınıp mağdura verilir, yoksa onun günahından alınıp berikine yüklenir” hadisi şerifinde net olarak belirtildiği gibi hesap gününde helalleşmek zorunda kalacak.

Düşünün bu dünyada sayısız namaz kılmış, malınızdan kısıp zekât vermiş, gece gündüz Allah demiş, aylar yıllar boyu oruç tutmuş, hacdan umreden memlekete uğramaz olmuşsunuz. Ama devletin milletin malından bir damla zimmetinize geçirmiş, bu örnekte olduğu gibi bilerek bilmeyerek hakka girmişsiniz.

Hadi biri helal etti, yüzü bini on bini helal etti hakkını yırttınız hesaptan. Ya diğerleri ne olacak. Tek tek yaptığınız sevaplar silinmeye başladığında indirimli otobüs bileti mi kurtaracak sizi. Yâda kendinizi uyanık sandığınız, yaşınız gelmeden kullandığınız ihtiyar kartı mı kurtaracak. Veya helal olsun be adam ücretsiz çarşı Pazar geziyor abi diyen yaltakçılarınız mı kurtaracak sizi.

Şeytan yutan kişiler var ya işte onlar haktan utanmadığı gibi halktan da utanmazlar.

Herksin beklediği banka sırasında öne geçmeyi maharet sayarlar, aradan kıvrılıp hastanede erken muayene olmayı gurur sayarlar, gıybeti iftirayı hasedi peynir ekmek gibi yiyenler “Gel bakalım hesap sırası sende” dediklerinde kaçacak delik arayacak, ama yuttukları şeytan bile içlerinden çıkıp onlar aleyhinde şahitlik yaparak cehennemde onların ateşine benzin taşıyacak.

Ha efendim benim sözlerim elbette İslam dinine inanan Müslüman kişiler için geçerli. Onlar için aman şeytan yutmayın diye geçmişe ait bir yazımı tekrar gündeme getirdim. Hesap gününe, hakka, bir gün ettiklerinin karşına çıkacağına iman etmeyenlere elbette sözüm yok.

Son cümlem şu olsun;

Tilkiler uyanık hayvanlardır. Avlarını ele geçirmek için burunlarını, gözlerini, kulaklarını her bir organlarını kullanmaktan çekinmezler. Ama hayvandırlar işte. Onların hesabı yakaladıkları avlarına eziyet etmeden öldürüp karınlarını doyurdular mı sorusudur o kadar!

Peki ya insanım diyen şeytan yutmuşlar!

Onların hesabı nasıl olacak…