Bir şehrin büyüklüğü tabelasındaki “il” yazısıyla ölçülmez. Kaldırımına bakarsınız, meydanına bakarsınız, kültür hayatına bakarsınız, işte orada şehrin gerçek kimliğini görürsünüz. Kırıkkale’ye baktığımızda ise acı bir tabloyla karşılaşıyoruz: Başkentin yanı başında, Anadolu’nun tam kalbinde yer alan bu şehir, hâlâ “geçiş güzergâhı” olmaktan öteye gidemiyor.
Her gün on binlerce yolcu, Kırıkkale’nin içinden geçiyor. Ama çoğu, bir çayını bile içmeden yoluna devam ediyor. Soruyorum: 43 ilin kavşağında bulunan, Cumhuriyetle birlikte kurulmuş genç bir il, nasıl olur da yolcusunu bir saat bile misafir edemez? Neden bir Afyon olamaz, neden bir Bolu gibi doğasını öne çıkaramaz, neden bir Amasya gibi tarihini parlatamaz?
Suçu sadece yöneticilere atıp kenara çekilemeyiz. Elbette vizyon eksikliği var; meydanı olmayan, sosyal yaşam alanları kısıtlı, kültürel etkinlikleri zayıf bir şehirde yolcuya cazibe sunmak mümkün değil. Ama biz Kırıkkaleliler de şehrimize yeterince sahip çıkmadık. “Nasıl olsa Ankara yakın, biz de oraya gideriz” kolaycılığıyla, kendi şehrimizi büyütmeyi ihmal ettik.
Bugün Kırıkkale’nin ciddi bir karar vermesi gerekiyor. Sanayiyle var olmak güzel; MKE gibi savunma devi bir kurumun varlığı kıymetli. Ama şehir sadece fabrika bacalarıyla büyümez. Şehir, sanatla, kültürle, festivallerle, meydanlarıyla, turizmiyle nefes alır. İnsanına yaşama sevinci, yolcusuna uğrama sebebi sunar.
Kırıkkale’nin vizyonu net olmalı:
Ulaşım avantajını fırsata çevirmek. Türkiye’nin ortasında bir kavşakta olmak, büyük bir şans. Buradan geçen her yolcuya “dur” dedirtecek mekânlar, lezzetler, etkinlikler yaratılmalı.
Kimlik inşa etmek gerek. Afyon kaymağıyla, Bolu gölleriyle, Amasya tarihiyle anılıyorsa, Kırıkkale de kendine özgü marka değeri üretmeli.
Kültürü canlandırmak önemli. Gençlerin enerjisini çekecek festivaller, konserler, kitap fuarları… Bu şehir sadece çalışılan değil, yaşanan bir yer olmalı.
Şehir estetiği olmalı. Modern bir meydan, yürüyüş yolları, estetik bir çarşı… Yolcunun gözüne ilk çarpan bunlar olur.
Kırıkkale’nin önünde iki yol var: Ya bugünkü haliyle kamyonların mola verdiği sıradan bir kavşak olarak kalacak, ya da cesur bir vizyonla “Anadolu’nun uğranmadan geçilmeyen şehri” olacak.
Biz şehrimize inanmadıkça, biz sahip çıkmadıkça, ne belediye ne devlet tek başına bu yükü taşır. Önce biz isteyeceğiz. Önce biz vizyonu sahiplenip talep edeceğiz.
Unutmayalım: Bir şehir, halkının hayali kadardır.
Selam ve Dua ile...
Geçiş Şehri
FAZLI GÜVENTÜRK
Yorumlar