Aşk, aslında kusurları görmeme hastalığıdır. İnsan sevdiğinde, eksiklikleri değil, güzellikleri görür. Bu yüzden bir başkasında kusur aramadan önce, aynaların bize verilmiş en değerli hediyelerden biri olduğunu hatırlamak gerekir. Çünkü insanın en büyük sınavı, önce kendisiyle yüzleşmektir.

Hayat, başı ve sonu olan bir yolculuktur. Her güzelliğin, her sevincin ve her hüznün mutlaka bir bitiş noktası vardır. Bugün ışıldayan gözlerimiz, gülüşümüz, hatta kirpiklerimiz dahi bir gün toprağa karışacaktır. Bu hakikat, bize aslında neye değer vermemiz gerektiğini fısıldar.

Mutluluk, çoğu zaman uzaklarda ya da sahip olamadıklarımızda aradığımız bir şey değildir. O, elimizin altında, nefes aldığımız anda, sevdiklerimizin varlığında, küçük güzelliklerin içindedir. İnsan ancak sahip olduklarının kıymetini bildiğinde, huzurun ve mutluluğun gerçek tadına varabilir.

O yüzden, hayatı ertelemek yerine güzellikleriyle meşgul olmak gerekir. Kusurlara değil, değerli olanlara odaklanmak… Çünkü gerçek mutluluk, gözümüzün önünde duran basit ama anlamlı ayrıntılarda gizlidir.

Dünyalara sahip olsam, yine de mutlu olamazdım. Çünkü bütün zenginlikler, bütün makamlar, bütün ihtişamlı manzaralar; güzel eşimin ellerindeki küçücük bir tırnağın parçası kadar huzur vermez bana. Mutluluk, büyük hayallerin peşinde koşarken değil, sevdiklerimizin varlığında saklıdır.

İnsanı en çok mutlu eden şey, gözünün önündeki en basit ama en kıymetli ayrıntıdır. Bir eşin tebessümü, bir dostun duası, bir çocuğun saf gülüşü… İşte gerçek servet budur. Dünyalara sahip olmak, ruhu doyurmaz; ama sevgiyle dokunulmuş bir el, kalbin bütün boşluklarını doldurur.