Faydasını görmediğin şey zarardır. Çünkü insanın hayatında yer verdiği her şey bir düşünce, bir kişi, bir alışkanlık ya da bir beklenti zamanından daha kıymetli bir şeyi tüketir: ruhunun enerjisini.
Zaman boşa gittiğinde telafi edilir; ama insanın iç huzuru, dikkati ve yaşam gücü, yanlış yerlere akıtıldığında geri dönüşü daha zordur.

Hayatımıza aldığımız her şey bir “bedel” ister. Bu bedel bazen para, bazen zaman, bazen sabır, bazen de sessizce eriyen ruh sağlığımızdır. Ekmek gibi beslemesi, su gibi ferahlatması, bir giyecek gibi bizi koruması gerekirken; bazı insanlar, bazı düşünceler ve bazı alışkanlıklar tam tersine bizi tüketir, çürütür, zayıflatır.
Böyle şeylerin hayatımızda barınmasına müsaade etmek, kendi değerimizi inkâr etmektir.

İnsan zihni bir misafirhane gibidir. İçeri aldığın her düşünce, her kişi, her duygu orada bir yer kaplar. Ve sen izin verdiğin sürece orada kalmaya devam eder.
Kimi misafirler gelir, seni zenginleştirir, geliştirir, güçlendirir.
Kimi misafirler ise sessizce tüm enerjini emer, seni olduğun kişiden uzaklaştırır, seni senden çalar.

Bu yüzden insanın kendine sorması gerekir:
“Buna verdiğim yer, bana ne olarak dönüyor?”
Eğer hayatına aldığın şey seni büyütmüyor, beslemiyor, güçlendirmiyorsa; müsaade ettiğin her gün kendine verdiğin bir zarardır.

Faydasız olanı bırakmak bir kayıp değil, bir kazançtır.
Çünkü hayatını daraltan ne varsa, çıkınca nefesin genişler.
Zihnini yoran ne varsa, gidince düşüncelerin berraklaşır.
Ruhunu tüketen ne varsa, sökünce kalbin hafifler.

İnsan, barındırdığı şeylerin toplamıdır.
Ve insan, kimlere yer açtığı kadar kimlere yer vermediğiyle de karakter kazanır.

Unutma:
Hayat biriktirmek kadar elemek sanatıdır.
Bazen en büyük ilerleme, yanlış olanı geride bırakabilmektir.