Ne kadar da az şükrediyoruz aslında…
Farkında mıyız bilmiyorum ama
Eksiğimiz hiçbir zaman nimetler olmadı.
Eksik olan; doymayı bilmeyen nefis,
Gözünü yükselten hırs,
Kendini gerçeğin merkezine koyan ego.

Oysa her sabah yeniden uyanmak bile bir nimettir.
Açıldığında içimizi serinleten bir pencere,
Bir bardak suyun boğazdan geçişi,
Bir dostun selâmı,
Bir kuşun kanadıyla göğü yarması…
Hepsi saymakla bitmeyen hediyelerdir.
Ama insan çoğu zaman sahip olduklarına değil,
Elde edemediklerine odaklanır.
Kıymeti bilinen bir nefes bile
Dünya malından daha değerlidir oysa.

Eksik olan hayatımızda nimet değil;
İdrak, farkındalık ve kalp terbiyesidir.
Ego koca dağlar kadar büyürken,
Tevazu çoğu insanın içindeki ince bir fısıltıdan öteye geçemez.
Nefsimiz bizi kandırır,
Sanki hak ettiğimizden eksik verilmiş gibi hissettirir.
Oysa hakikat başka:
Şükürsüzlük, insanın içini yoksullaştırır;
Şükür ise sahip olduklarını çoğaltmasa da
Gönlünü genişletir, ferahlatır, aydınlatır.

Belki de durup şöyle sormalıyız kendimize:
"Gerçekten neyimiz eksik?"
Biraz düşününce anlarız ki
Eksik olan nimet değil,
Onu görebilecek göz,
Onu hissedebilecek gönül,
Onu kabul edebilecek teslimiyettir.

Kâinat her nefeste “şükret” diye fısıldarken,
Biz çoğu zaman sesimizi
Kendi egomuzun gürültüsüne kaptırıyoruz.
Ve ne acıdır ki,
İnsanı en çok yoran hayat değil,
Hayatın içindeki kendi nefessizliği oluyor.