Hemen hemen bir çok iş kolunda olduğu gibi öğretmenlik mesleğinde maledef doğrultulması gereken o kadar çok eğriler var ki...
Tepeden tırnağa kadar...
Bu mesleği edinebilmek için kazanılan üniversite kapılarından tutun da eğitim ve belge alım sistemine, bu mesleği icra ediliş şekline kadar...
Elbetteki eleştirel boyutum hepsine değil...
İşinin hakkını veren, emekli olduktan sonra dahi anımsarken yüzümüzde tebessüm bırakan elleri öpülesi bir çok öğretmenlerimizi tenzih ediyorum.
Öğretmenlik…
Bir çocuğun hayatında ilk iz bırakan, ona doğruyu ve yanlışı gösteren en önemli mesleklerden biri.
İyi bir öğretmen bir çocuğun düşüncesini değiştirir, çocuk değişirse toplum da değişir.
Avrupa ülkelerinde ise öğretmenlik tıp, hukuk, mimarlık gibi bir çok saygın mesleğin üstündedir. olağanca saygı görür. Çünkü onların gözünde insan yetiştirmek en büyük meziyettir ve en büyük sanattır. Yetişen nesile o ülkenin geleceği gözüyle bakarlar. Bilirler ki bir ülkenin geleceği, sınıfa giren öğretmenin kalitesiyle şekillenir. Buna istinaden de eğitimcinin aldığı maaş ve sosyal hakları da son derece tatmin edicidir.
Bizde ise durum biraz farklı.
Son yıllarda öğretmen olmak öylesine kolay hâle geldi ki.
Açık öğretimden eğitimi tamamlayıp formasyonu da aldın mı al sana öğretmen...
Ön lisans bitirdin. Dışarıdan kalanını sınavlara girerek tamamla. Bir de formasyonunu aldın mı...
öğretmensin. İşte bu kadar...
Oysa öğretmenlik sadece sınav kazanmak ya da diploma almakla yapılacak bir iş değildir. Bir çocuğun ne hissettiğini anlayabilmek, ergenlik dönemindeki bir gencin duygularını çözebilmek ve zor zamanlarda doğru davranabilmek gerekir. Bunun için sağlam bir pedagoji eğitimi gereklidir, birkaç haftalık kursla değil.
Bir de bu pedagojik formasyon meselesi var.
Nedir bu formasyonun amacı?
Neden gerekli?
Ne için alınması şart koşulmuş.
Maalesef ki bu bizde sadece formaliteden ibaret.
Dostlar bizi alış-verişte görsün misali.
Bugün neredeyse herkes pedagojik formasyonu rahatlıkla alabiliyor. Bu basit durum ise öğretmenlik mesleğinin kalite değerini azaltıyor. Çünkü öğretmen sadece bilgi vermekle kalmaz; sabır, anlayış ve rehberlik de gösterir.
Bazen öyle şeyler duyuyoruz ki insanın inanası gelmiyor.
Bir ulusal radyo kanalında tanınmış bir dj'nin çocuğunun yaşadığı durumu hayretle dinlemiştim; çocuk öğretmenine konuyu anlayamadığını ve öğretmeninden tekrar anlatmasını istediğinde "Ben bir kere anlatırım, ikinci kez anlatmak için maaş almıyorum" diye cevap verdiğini duyunca geldiğimiz son noktadaki içler acısı durum "vah bizim halimize" dedirtti.
Bu hal, mesleğin ruhundan uzaklaşmanın acı bir örneği...
Oysa ki öğretmenlik, bir şeyi anlamayan öğrenciye tekrar tekrar anlatmayı, farklı yollar denemeyi ve çocuğun zihninde ışığı yakmayı gerektirir. Bir ülke, öğretmenlerinin kalitesinden daha ileriye gidemez.
Ve biz, bu önemli gerçeği her geçen gün biraz daha unutuyoruz.
Sonuç olarak, öğretmenlik sadece bir meslek değil, bir sorumluluktur. Çocukların hayatına dokunmak, onları doğru yönlendirmek, onları anlamak ve geleceğe hazırlamak büyük bir görevdir.
Her bir öğretmen, öğrencisinin hayatında iz bırakır ve bu izler geleceğe ışık olur. Bu yüzden öğretmenliğe hak ettiği saygı, değer ve özenin gösterilmesi şarttır; çünkü güçlü bir toplum, ancak değer verilen öğretmenlerle mümkün olur.