Romantizmin dile döküldüğü yazı ve şiirlerdeki betimlemeler benim yaşıtlarım arasinda hüzunlü ve sevinçli anlamlar ifade eder.
Bir şiirinde Niyazi Akıncıoğlu ( sevgili Turan Özbey dostum paylaştı) " Selamın geçiyor besbelli/ yeşerdi telgraf direkleri" demiş. Bu dizelerin güzelliğinin zamana ve teknolojiye yenilmesi 1990 sonrası doğumlularda hicbir şey ifade etmemesi ne kötü. Telgraf, telgraf telleri, telgraf direkleri onlara ne ifade eder ki.
Nazım'ın bir şiirinde kara trene binmiş cepheye giden mehmetçikleri şöyle tasvir edilir önce yavaş yavaş sonra hızlanarak okuyun " meh met çik, meh met çik, meh met çik, mehmet çik, mehmet çik, mehmet çik,mehmetçikçikmehmetçikçikmehmetçik,mehmetçilçik mehmehmetçik" bu bir buharlı trenin şimendiferinin yavaş yavaş harekete geçmesinin ve sonra hızlanmasının sesidir. Şimendifer nedir, buharlı tren, kuşetli vagon yok artik ve bu kelimeleri bilen yok. Kara tren gelmez'mola düdüğunü çalmaz'mola da yok.
"Lambada titreyen alev üşüyor" diyen ozanın tasvirindeki lambayı bilen kaç kişi kalmıştır, o lambanın içindeki alevin üşümesi tasviri ne kadar etkiler yaşı 35 ve altinda olanları.
Dadaloğlu diyor ki " taşı deler mızrağımın temreni" bu dizedeki temren sözcüğü de şiirin gücunü bugünun insanlarina yansıtir mı dersiniz.
Zamana teslim olmayan romantizme güzel bir:örnektir Attila Ilhan'ın şiiri
" Aysel git başimdan, ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak biliyorum
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel, git başımdan istemiyorum"
Benim bir şiirim de zamansız bir şiirdir " dostları olmalı insanın"
Teknoloji unutulsa da dizeler hep iz bırakacaktır.