
3 Aralık Engelliler Farkındalık Günü geldiğinde hepimizin aklına önce eksikler, zorluklar ve ne kadar da vefasız olduğumuz geliyor. Bu elbette doğru ve yerinde bir özeleştiri. Çünkü eleştiriyi elden bırakmak, yapılması gereken göreve duyarsız kalmaktır. İnsani görevi terk etmektir. Eksiklerin büyümesine izin vermektir.
Ancak bazen durup, kat edilen mesafeye de bakmak gerekir.
Eskiden nasıldı bilir misiniz?
Bir engelli kardeşimizi gördüğümüzde, özellikle çocuklar, yaratık görmüş gibi durup bakarlardı. O an, o bakışlar sadece merak değil, yadırgamaydı, ayrıştırmaydı. Oysa şimdi sokaklarda, şehir meydanlarında bir şey değişiyor.
O eski kuşak, yerini bambaşka bir nesle bıraktı. Şimdinin çocukları, bir engeli olan akranını ya da büyüğünü yadırgamıyor, süzmüyor. Aksine, en doğal haliyle yanına yaklaşıp "Yardım edebilir miyim?" diye soruyor. O eski tuhaf bakışların yerini, sadece sevgi ve sadelik almış. Bu, bir köşe yazarını bile umutlandıran, yüreğe su serpen, sessiz bir devrimdir.
Okul Sınıfında Atılan Büyük Adım
Bu değişimin en güzel yansıması okullarda görülüyor. Artık engelli öğrencilerimizin varlığı, göz ardı edilen bir sorun değil, dikkate alınan bir gerçeklik.
Okul yöneticileri, öğretmenler ve en önemlisi diğer öğrenciler, engelli bir arkadaşlarıyla aynı sıraları paylaşıyor, teneffüs zillerinde birlikte koşuşturuyor (ya da koşuşturmaya çalışıyor).
Eğitim sisteminde bu kardeşlerimizin varlığını kabul etmek, onlara o kapıları açmak, toplumsal vicdanımız adına atılmış en büyük adımlardan biridir. Bu, koca koca binalar yapmaktan çok daha değerli bir adımdır.
Eğlenmeye Gidiyoruz Ama...
Ancak ne yazık ki, bu güzel ilerleme her alana yansımıyor.
Sistemin en büyük ayıbı, eğlence ve sosyal hayatta devam ediyor. İnsanların keyif aldığı, sosyalleştiği, "hayat" dediğimiz o anlarda engelli bireylerin varlığı hâlâ unutuluyor.
Gözünüzün önüne bir spor salonunu, coşkulu bir festival alanını ya da en basitinden bir düğün salonunu getirin. Giriş kapıları, merdivenler...
Peki ya tuvaletler?
Hâlâ pek çok tesis, engelli bir vatandaşımızın o salonda bulunabileceğini, ailesiyle düğün izleyebileceğini, spor yapabileceğini aklının ucundan dahi geçirmiyor. Toplumun en neşeli olduğu anlarda, bu kardeşlerimizi "Siz burada eğlenemezsiniz" dercesine dışarıda bırakmak, kabul edilemez bir gözmezden geliştir.
Oysa ki hayat; sadece çalışmaktan, üretmekten ibaret değildir. Hayat, düğün salonunda yapılan bir kutlamada , spor salonunda tutulan bir takımda, sinemada yaşam zorluklarına kısa bir ara verecek eğlencede de vardır.
İnsanı Engellemeyelim
Unutmayalım; o eski, ayıplayan bakışların gitmesi, büyük bir kazanımdır. Gençler bize, insanlık dersi vermiştir.
Şimdi sıra, o bakışların değiştiği gibi, kaldırımların, kapıların ve tuvaletlerin de değişmesindedir. Bu, devletten önce bizim mimarlık, mühendislik ve işletmecilik ahlakımızın konusudur.
Mademki farkındayız, o halde bir daha kimsenin eğlenceye giderken aklının takılı kalmayacağı, tuvalet kapısından geri dönmeyeceği, herkesin her alanda var olabileceği bir hayatı inşa etmek, bizim namus borcumuzdur.
Umut yeşerten bu yeni neslin önünü kesmeyelim. Sadece bedeni değil, yaşamı da engelsiz kılalım.