Bir sevdaya tutuldum delicesine, o gün dünyanın en güzel duygusunu tattım. Bir insan tek başına yarım insanmış, diğer yarısı sevdiğiyle bir olunca tam oluyormuş, iki yürekte bir beden. Sevdayı, sevgiyi, tutkuyu, aşkı bilmeyen bu duyguyu yaşayamaz. Ve ellerimizi tek yumruk yaptık Yüce Allah’ı şahit tuttuk, yemin ettik, aşkımız üzerine, mutluluk üzerine.

Ama olmadı, tutunamadım hayata, yürümedi, yürütemedim. Gerçek manada kimse yardımcı olmadı mutluluğuma. Yüzlerce engeller çıkarıldı önüme. İnsanlar paranın, menfaatin kölesi olmuş, maneviyat bitmiş materyalist düşünce ülkede hâkim gale gelmiş. Gülüşler sahte, sevgiler sahte, ailem bile sahte olmuş geç anladım. En yakınlarım bir kobay gibi kullandı beni.

Vicdan, şefkat, merhamet kimsede kalmamış. İnsanlar hakikatten uzaklaşmış. Maddenin esiri olmuş kendi çapında haklı hale gelmiş. Bir ben suçlu, herkes akıllı bir ben akılsız, anlama özürlü görüldüm. Oysa benimkisi bir gönül yarasıydı. Tek başıma çare bulamadım yarama. Kimse anlamadı beni. Hayat yalnızlık rıhtımına vurmuş başıboş gezen bir sandal gibi beni savurdu sağa sola. Çırpındım ama tutunamadım.

Kalabalıklar içinde yalnızlığın ne demek olduğunu, sahte tebessümler arkasında sevgisizliği, menfaatin, aşk, sevgi dostluk, merhamet, vicdan gibi yüce duyguların önüne geçtiğini gördüm. Meğer her şey yalanmış, boşmuş.

Sabahın kör karanlığından gecenin 01.00’ine kadar yıllarca çalıştım ama kader güldürmedi bir türlü yüzümü. Emeğin, alın terinin, çalışmanın değeri, bir karşılığı kalmamış toplumda. Meğer yıllarca var zannettiğim ne eşim, ne dostum, ne kardeşim, ne de anam varmış arkamda. Bir tek rahmetli babam çıkarsız, karşılıksız sevmişti beni, bunca yıl sonra bunu anladım. Yetimler yavaş olur, düşer hurdahaş olur derler.

Hayat çok güzel be gardaş, çırpındım kuşlar gibi lakin canım dediklerim canımı aldı, tutunduğum dallar elimde kaldı, en yakınlarım sırtımdan vurdu. Kendi evime evim bile diyemedim. Onlarca imkânlar içinde imkânsızlıkları, kalabalıklar içinde yalnızlıkları yaşadım. Dost sandıklarım arasında gerçek dostu aradım yıllarca. Bir çıkış yolu bulamadım. Hayatımı kolaylaştıracak, yoluma ışık tutacak gerçek manada bir yakınım olmadığını şimdi anladım. Rüzgârın önünde kuru yaprak gibi savurdu felek beni dört bir yana.

Şimdi bu dar ve en acı günümde canım diye içten sarılıp vedalaşacağım ne bir anam, ne bir bacım yoktu yanımda. Anam “cehenneme kadar yolun var” dercesine dış kapıyı arkamdan çarparak kapattı. Bacılarım sütten çıkmış ak kaşık gibi gördü kendilerini, “kendi etti kendi buldu” gerekçesiyle hep beni suçladılar.

Hani dost dar günde belli olurdu. Hani seven sevdiği için dağları delerdi, her zorluğa katlanırdı. Demek ki benim hiç sevenim yokmuş bu hayatta. Demek ki dost yokmuş hakikatte. Paramparça yüreğim, kelepçeli ellerim, karmakarışık duygularım, umutsuz yarınımla baş başa ışıksız, karanlık zindanlara atıldım. Artık suskun ve çaresiz, tek başıma yalnızım ranzamda.

Söyleyin anama, bacılarıma, gelmesinler görüşüme. Evlerine, paralarına, tarlalarına sarılıp yatsınlar. Kessinler kınalı kurbanlarını. Ben taş basarım bağrıma, kendi yaramı kendim sararım. Yuvam yıkılmış, işsiz kalmışım, ciğerimin bir parçası aylardır görmediğim yavrumun hasreti yüreğimde sönmeyen kor ateş olmuş kimin neyine. Ben zaten kader kurbanı olmuşum kimin neyine. Adı Yavuz, bahtı kara Sincan 3 no.lu L tipi kapalı cezaevi mahkûmu.