Başta kendi nefsimden söz ettiğimi ve sonra nalına mıhına vurmak istediğimi belirtmek isterim ki bazı kalbi temizler! Bazı Hüsnü zan sahipleri! Bazı her şeyi hayra yoranlar! Kendilerince senaryo yazmasınlar.
Neler oluyor bize.
Şükürsüzlük almış başını gidiyor.
Memnuniyetsizlik almış başını gidiyor.
Tatminsizlik almış başını gidiyor.
Sevgisizlik almış başını gidiyor.
Saygı, hürmet, empati zaten yok. Karşımdaki ne düşünür, onun bir fikri var mı? Acaba karşımdakinin cephesinden baksam olaya nasıl olur diye düşünüp de ona göre adım atma zaten yok.
Ben zaman zaman dinleyicilerime yaparım ve yazılarımda da yeri geldikçe yaptığımı sürekli okuyucular bilirler. Hadi yine gözlerimizi kapatalım ve düşünelim. Çünkü gözler kapanınca dış etkenlere de bir süre de olsa kendini kapattığından daha bir objektif oluyor insan.
Kendinizi test edin desek belki nefsiniz sizi engelleyecek. Çünkü nefis gerçekten en büyük cihadı yapmamız gereken olgudur. Zira Peygamber efendimiz(sav) bile Rabbimize yalvarırken "Ey Allah’ım! Senin rahmetini umuyorum, beni göz açıp kapayıncaya kadar (da olsa) nefsimle baş başa bırakma. Halimi tümüyle düzelt, Senden başka ilâh yoktur.” Demiştir. Demek ki kendimizin bu konuda yaptıklarını düşünün dersek nefsimiz engel olabilir. O nedenle yanınızda, etrafınızda, gördüğünüz, duyduğunuz kişileri baz alarak düşünün.
Kimsenin kimseye tahammülü kaldı mı? Trafikte hata yapan hatasını kabul ediyor mu? Yada o hataya maruz kalan hoş görüyor mu? Esnaftan bir kilo domates isteyen müşteri ile satış yapan kişinin ilişkisine bakın. Nezaket ölçüsünün nasıl ayaklar altına alındığını görüyorsunuz değil mi?
Devlet dairesinde ki memur, bankada ki vezne, belediyedeki işçi, markette ki kasiyer herkes sabırsız, sebatsız, sinirli ve hoşgörüsüz. Onlarla işi olan bizlerin onlardan farkı mı var?
Bırakın dışarıdaki sosyal ilişkileri aile içinde bile kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. Eşler arasında saygı sevgi muhabbet ne ölçüde var. Çocuklarla ana baba arasındaki ilişikleri bir düşünün. Ana analık görevini yapamıyor, baba babalık görevini yapamıyor. Çocuk zaten almış sazı eline ne nota biliyor ne enstrüman çalmasını ama dıngırtatıp duruyor.
Camiye küsüp, hocaya küsüp Allah korusun dine küsüp İslami nasihat almıyoruz. İmam küsüp cemaate nasihat etmiyor.
Öğretmen öğrenciye bir laf etse kendini Cimer sayfasında buluyor. Öğrenci terbiyeyi öğretmenden alamıyor.
Bu şükürsüzlük, tahammülsüzlük, kendini dev aynasında görüp, kendinden başkasını cüce gören anlaşışa o kadar çok örnek verilebilir. Ama açın gözlerinizi ve ister kendinizi ister başkası üzerinden test edin dediklerimi. Haksız mıyım?
Başta dedim “sen her kesime konuşuyorsun da kendin nesin” derseniz ben iğneyi değil çuvaldızı batırıyorum kendime. Bende de elhamdülillah deme eksiği öyle benliğimi sarmış ki benden başka herkes hatalı, yanlış, bilmez, anlamaz duruma gelmişim. Oysa olgun başağın boynu bükük olur. Ben ve benim gibiler sabit fikir ve takıntı ile hem kendi hayatını hem başkalarının hayatını… etkiliyor diyelim.
Oysa ikinci yarısına başlıyor olduğumuz şu ramazan ayının bize kazandırdığı en büyük katkı, empati olmalı. Açlıkta empati, sabırda empati, mütevazi olmada empati, gönlü geniş olmada, infakta, sevgide, saygıda, merhamette, muhabbette empati olmalı.
Eeeee biz ne yapıyoruz ramazan ruhuna karşı?
İĞNE ÇUVALDIZ
Fatih ENSAR
Yorumlar