Teknolojinin gelişmesi modern bir çağı başlatsa da aslında insanlığı büyük bir karanlığın ve yok oluşun içerisine soktu. Büyük devasa şehirlerin şatafatlı caddelerinde yalnızlığı, hüznü, boşluğu ve ihanetleri tanıdı insan.
Teknoloji kitlelerin yaşamında beyaz sayfalar açmış gibi görünmüşse de insana ait tüm saf ve güzel duyguları sildi süpürdü. Sanal bir dünyanın içerisine hapsedilen kitleler et ve kemikten örülü robot çağını başlattı. Gülümsemeler dahi yapmacık ve ruhsuzdu. Kadife çehreli sanat beton suratlı canavarlara dönüştü aniden. Teknoloji çağı ne denli hız kazandıysa ruhların robotlaşması da o denli çabuk oldu. İçten içe çürüyen insan adlarını bile hiç duymadığımız çeşitli hastalıkların pençelerinde kıvrandı. Depresyon herkesin tanıdığı bir vaka, depresyon ilaçları ise poşetlerimizden eksik olmayan çerezler gibiydi. Etrafımızı dört bir yandan kuşatan beton cehennemi nefes dahi aldırmıyordu insan denilen ruhsuz robotlara. Para, en saygın ilahtı robotlar dünyasında. Paranın girdiği yerde haysiyet, şeref, namus ve insanlık kelepir mallar gibi rahatça alınıp satılabiliyordu. Ticaret hayatının şeytan sirkinden farkı yoktu.
Zenginlerin suratlarındaki sahte gülümsemeler, yoksulların suratlarında ki çaresizlikten daha zavallıydı. Aslında zengini de yoksulu da huzursuzdu bu keşmekeşlikte. Huzur en büyük nimetti herkesin ulaşamadığı ve ulaşamayacağı. Yaşam biçimi mutfak ile tuvalet arasından ibaret robotikler iç dünyalarındaki cehennemi dış dünyalarına da inşa etmişlerdi. İşte bu şekilde kendi elleriyle ördüler, kendi elleriyle yarattılar yok oluşun zindanlarını. Şiirlerin yerini banka hesapları işgal ediyordu defter sayfalarında, şarkıların yerine borsa, faiz döviz çılgınlığı avazı çıktığı kadar inletiyordu insan müsveddesi müşterilerin hınca hınç doldurduğu hayat gazinolarını. Su küflüydü, çiçekler metal, ve ekmek beton kokuyordu bu zavallı dünyada. Paha biçilmez sevdalar haraç mezat satılmaya başladı bit pazarlarında. Mecnun teflon, Leyla naylondu. Bütün sevdalarımızı yükledik flash disklerimize ve kıçımızın üzerindeki ceplerimizde taşıdık hayli bir zaman.
Sanatı şeytan arenasına çevirmişti teknolojik evrim. Hayvan böğürmesinden farksız sözde müzik, sinema masa başında hazırlanmış animasyonlarla bin bir kepazeliğe büründürülmüş, modada giyim ar ve namusa kafa tutarcasına sırıtan haliyle her sokak başında tiksindiriciliğini sergilemekte, adliyeler boşanma, hırsızlık ve taciz davalarına dosya yetiştiremez halde, TV dizleri bu çocuk kimden furyalarıyla robotik kitleyi ekran başlarına toplayadursun yılın en okkalı akaryakıt zammı sessiz sedasız onaylanıverir sözüm ona bu ay düştüğü ilan edilen enflasyon curcunasında. Zavallı insan farkında bile değildi sofrasındaki ekmeğin gram gram azaldığının. Teknoloji geliştikçe daha bir cilveli daha bir makyajlı ilan ediliyordu yalanlar yalan kusan cam ekranlardan. Karayı ak, akı kara göstermekte maharetliydi medyatik hokkabazlar.
Sanattan kültüre, eğitimden ekonomiye, siyasetten bilme hemen her şeyin bozulduğu, kokuştuğu bir dünyada bunlara inat erişilmez bir hızla ilerleyen teknoloji yine erişilmez bir hızla tüm huzur ve mutluluğumuzu da aldı götürdü. Ruhu pörsümüş insanlık parayı ilahlaştırırken insanlığın ilahı da rahmet ve bereketini çekip aldı yeryüzünden...
Beyaz Karanlık
Kamil ÖCAL
Yorumlar