1980’li yıllarda Türk halk müziğinin güçlü sesi Leyla Ertaş, Kırıkkale’de düzenlenen özel bir konserde sahne aldı. O yıllarda kentte büyük yankı uyandıran konser, Kırıkkaleliler tarafından yoğun ilgiyle karşılandı. Sesi, duruşu ve sahnedeki zarafetiyle dikkat çeken Leyla Ertaş, halk müziğine kattığı içten yorumlarla izleyenleri büyüledi.

Kırıkkale’nin, Kırşehir’e yakın olması ve Abdal kültürünün bu bölgede köklü biçimde yaşatılması, Leyla Ertaş’ın sanatını daha da özel kıldı. Kentin müzikseverleri, Anadolu’nun bozkır ezgileriyle yoğrulmuş bu sesi yakından dinleme fırsatı buldu. O gece, Kırıkkale’nin kültürel belleğinde unutulmaz bir iz bıraktı.

Dillere Destan Bir Aşk: Neşet Ertaş ve Leyla’nın Hikâyesi
Türk halk müziğinin efsane ismi Neşet Ertaş, yaşamı boyunca yalnızca sazıyla değil, kalbinde taşıdığı büyük bir aşkla da anıldı. Ankara’da sahne aldığı yıllarda tanıştığı Leyla, onun hayatında derin izler bırakacak bir sevdanın kahramanı oldu. Kara kaşlı, siyah saçlı, sesiyle dinleyenleri etkileyen Leyla, aynı zamanda türkü söyleyen genç bir sanatçıydı.
Neşet Ertaş, sahnede olduğu kadar sahne dışında da Leyla’dan büyülenmişti. Aralarındaki bağ kısa sürede derin bir aşka dönüştü. Neşet, hislerini türkülerine işledi; sevdayı, özlemi ve hüznü dizelerinde yaşattı. Ancak bu aşk, Neşet’in babası Muharrem Ertaş tarafından onaylanmadı.
Ünlü bozlak ustası Muharrem Ertaş, oğlunun sahneye çıkan bir kadınla evlenmesini uygun bulmadı ve “Bize bu gelin uymaz,” diyerek açıkça karşı çıktı. Bu durum, baba ile oğul arasında yıllarca sürecek bir kırgınlığın başlangıcı oldu. Neşet, bu sitemi türkülerine taşıdı; “Kadınlar insandır, biz insanoğlu” sözüyle yalnızca bir aşkı değil, aynı zamanda bir anlayışı da dile getirdi.
Neşet ve Leyla Ertaş, yedi yıl süren evlilikleri boyunca üç çocuk sahibi oldu. Ancak zamanla yıpranan bu ilişki boşanmayla sonuçlandı. Ayrılığın ardından Neşet, “Cahildim dünyanın rengine kandım” gibi en duygusal eserlerini kaleme aldı. Bu türküler, hem bir pişmanlığın hem de bozkırın ortasında filizlenmiş bir aşkın yankısıydı.
Yıllar sonra Almanya’da aldığı bir haber, Neşet’in kalbini bir kez daha burktu. Babası ağır hastaydı, ama o Türkiye’ye döndüğünde babasına yetişemedi. Bu kırgınlık, bu dünyada kapanmadı. Ancak Neşet Ertaş, her zaman ustasına saygı duydu. “Beni ustamın ayak ucuna gömün,” diyerek son vasiyetini dile getirdi.

25 Eylül 2012’de bu vasiyet yerine getirildi.
Neşet Ertaş ve Leyla Ertaş’ın hikâyesi, yalnızca bir aşk değil; bozkırın kalbinden doğup türkülere karışan, nesilden nesile aktarılan bir sevda destanı olarak yaşamaya devam ediyor.
 
             
             
                             
                             
                            





 
                 
                 
                 
                 
                 
                             
                 
                 
                 
                 
                 
                