Ben korkmam.
      Bu sözü söyleyen kişiden korkun. Korkun ama onun korkusuz cevval gözü pek olmasından falan değil, onun çok rahat yalan söyleyebileceği ve bu sözünün de yalan olduğunu anladığınız için korkun.
      Biri karanlıktan, biri soğuktan, bir ateşten, biri gök gürültüsünden, biri yalnızlıktan, biri toplumun şerrinden korkarken, birileri kendi için olmasa bile sorumluluğunu üstlendiği kişilerin parmaklarına diken batmasından korkar.
      Her beşerin korkusu kadar bir şeylere inanma ve iman etme içgüdüsü de vardır. Bazen korktuğuna iman eder, bazen iman ettiğinden korkar. Ama bu iki düşünce birbirinin adeta olmazsa olmazıdır.
      Hani mezarlıktan geçerken - kiminin dua ettiği gerçeğini bir yana bırakarak söylüyorum,- yüksek sesle şarkı söylediğinde kendini bir nevi güvende hissetmesi gibi bazen öyle şeylerden medet umarız ki o tehlike veya olay bittiğinde kendimiz bile şaşırıp güleriz. Mesela bir patlama olduğunda tam siper yapıp yatmamız gerekirken azıcık sola doğru eğilir, gözümüzü kapatır, belli belirsiz “Anam” diye sesimizi birileri duysun veya duymasın arası bir pozisyon alırız.
      Şimdi bu kadar korku sözlerinden nereye varacağımı merak edenleri fazla kızdırmadan konuya döneyim.
      Bu korkular dünyasında aslında korkmamız gereken tek şeyden bazen cezanın ebedi âleme bırakılması nedeniyle olsa gerek korkmuyoruz. Evet, hiç öyle ahkâm kesip, herkesi kendinden daha az imanlı sayıp, haşa diyenleri, ne diyor bu insan yahu diyenleri, gökten taş yağacak başımıza diyenleri duyar gibiyim.
      Dedim ya öyle ahkâm kesmenin anlamı yok. Hadi birkaç örnek verelim de kimin kimden ne kadar korktuğunu anlayalım.
      Kopya çekmeye çalışan öğrenci hak etmediği notu alacak ve belki de geleceğini bu nota göre şekillendireceğinden ve ömrünce haram lokma yiyeceğinden korkarak mı terliyor yoksa öğretmenin görmesinden mi?
      Şoför kaza yapıp başkasının kanına girmekten korkarak mı yoksa trafik polisinin cezasından mı ayağını gazdan çekiyor?
      İşe geç kalan çalışan iş yerine doğru arkadaşlarının hakkından korkarak mı yoksa amirinin fırçasından mı korkuyor?
      Mesai saatinin sonunda arkadaşları ile âlem yapmak yerine koltuğunun altına ekmeğini alan adam, ailemin hakkını mekânlarda yemeyim diye mi eşinin dırdırından mı korkarak evine gider?
      Akşama kadar komşu gezip dedikodu yapan kadın, eşim geldiğinde yemeği hazır olsun diye mi, yoksa duyacağı laflardan mı içeri girer?
      Halka hizmet hakka hizmettir diye mi siyasetçi iktidar peşinde koşar, ilmimden, bilgimden eğitimimden halk faydalanırsa hak razı olur diye mi doktoru, mühendisi, öğretmeni, hemşiresi, polisi çalışır. Yoksa herkes bir ikbal, bir para, maddi bir ölçek peşinde mi?
      Bin tane örnek veririm. Ama anası babası yanında ihtiyarlayan ve onlara of diyen kişinin burnu yerde sürtülsün diyen hadisi şerif korkusundan mı yoksa el âlem ne der korkusundan mı diyerek bu korkuları sonlandırayım.
      Hülasa uzun lafın kısası;
      İman ettiğimiz, cennetine cehennemine inandığımız, adaletine güvendiğimiz, bizleri yoktan var eden ve imtihan için bu âleme gönderen Rabbimizden korkuyormuş gibi yaparak her türlü fırıldağı çeviriyoruz.
      Aslında bu korkunun veya korkuyormuş gibi yapmanın temeline inersek, başta dediğim gibi kötülüklerin cezasının büyük çoğunlukta ebedi âleme kalması nedeniyle iman edilenden çok iman edenlerin ne diyeceğinden kaynaklandığını görüyoruz.
      İnandırıcı gelmedi mi?
      Hangi erkek kendine emanet olduğu için eşini, hangi kadın cennet için eşini, hangi patron alın teri kurumadan hakkını vermek için işçisini, hangi çalışan ibadet olduğu için işini, hangi ebeveynin dinine hizmet etsin diye evladını, hangi komşu hak olduğu için komşusunu, kardeşini, bacısını, amcasını, teyzesini seviyor, sayıyor, önemsiyor, Hak rızası için öyle davanıyor Allah aşkına?
      Hala inandırıcı gelmediyse yani halk korkusundan hak korkusunu yaşıyoruz kelimeleri size inandırıcı gelmediyse gözerinizi kapatıp sadece bir gün yaşadıklarınızı düşünün ve her hak korkusuna bir her halk korkusuna bir puan verin. Bakın toplamında objektif olursanız terazinin kefesinin nereye eğrildiğine…
      Muhabbetle…