René Descartes, 31 Mart 1596 yılında doğmuş 11 Şubat 1650 yılında vefat etmiş Fransız düşünür, filozof, matematikçi, astronom, bilim adamıdır. Antik Yunan, Latin, Endülüs ve İslam Filozofları ile Aydınlanma Çağı Batı Filozoflarından etkilendi. Din, Askeri ve Hukuk eğitimi gördü. Senelerce birçok farklı ülkede Matematik, cebir, geometri, fizik, din, medeni hukuk, optik, felsefe, astronomi, metafizik başta olmak üzere bilimsel ve düşünsel alanda ilmi çalışmalar yapmış, kendisini geliştirmiş, yoluna ne çıktıysa üzerinde düşünerek çığır açan teoriler üretmiş, evrenin bilimsel açıklamasını yapmıştır. Geometri ve Cebir’i birleştirerek sonsuz küçük hesap ve analizin keşfinde kullanılan Analitik Geometriyi icat etmiş, matematiğin kesinliğini felsefenin temeline yerleştirmiş, felsefe kitapları Latince yazılmasına rağmen Fransızca yazmış, “Sağduyu, dünyada en iyi bölüştürülmüş şeydir.” diyerek felsefeyi herkesin anlayacağı bir düzeye getirmiştir. “Modern felsefenin kurucusu”, “Analitik Geometrinin babası”, “Modern dünyayı yaratan adam” olarak kabul edilir.
Gördüğü rüyaları kendisine görev sayarak bundan cesaret almış, hiçbir geleneksel bilgiyi kabul etmeyip bilimin gücüne, duyuların yanıltıcı olduğuna inanmış, hakikate ulaşmak için gördüğü, duyduğu her şeyden şüphe duymaya başlamış, hayatta hiçbir şeyi ispatı olmadan kabul etmemiş, Antik Çağ Yunan şüpheciliğini temel bir yöntem olarak kullanmış, “Şüphe bilginin başlangıcıdır” diyerek şüpheci bir tavır takınıp çalışmalarını bu doğrultuda yürütmüş, biriktirdiği bilgilerin tamamını gözden geçirirken ilahi bir ilham ile bilgileri birleştirerek insanlara sunmak için bütünlüklü yeni bir düşünce sistemi inşa etmiştir. Felsefe alanında skolastik sistemi reddederek, teorilerini düşünce gücü ve Akıl temeli üzerinden yürüterek matematiksel bir yöntem uygulayıp doğrulara varmayı denemiştir. “Düşünce varlığımızın temelini oluşturur, düşünce ile var oluruz. İnsan aklından başka değerli bir varlık yoktur. Her şey duyularla değil akılla anlaşılır. Doğru olarak bilinenlerin hepsinden şüphe ediyorum, duyulardan, kilisenin kararlarından, kesin, apaçık ve bütün diğer hakikatleri kendiliğinden türetmek için hareket edebileceğim bir temel doğru arayacağım” diyerek mutlak doğruları arayıp Tanrının varlığını bile sorguladı.
Descartes’in “Doğanın matematiksel Tasviri ve Metodik Şüpheden Doğrulara varma/Bilimsel akıl yürütme, çözümleme metodu şöyledir: “Çocukluğumdan beri bilimle, edebiyatla beslendim. Hayatta faydalı olan her şeyin açık ve kesin bilgisine bunlar aracılığıyla ulaşabileceğine edildiğim için de bunları öğrenmeye aşırı derecede istekli oldum. Ama eğitim müfredatını tamamlayınca doğal olarak okumuş kişi mertebesine kabul edilir edilmez, fikrimi tamamen değiştirdim. Çünkü kendimi o kadar çok şüphe ve hatayla kuşatılmış bir halde buldum ki eğitimli olma çabalarımın aslında cehaletimin gitgide daha fazla farkına varmamdan başka bana kazandırdığı bir şey olmadığını gördüm.
Fizik, anatomi, kimya gibi fen bilimleri bile en nihayetinde gözlemlere dayalıdır, hepsi de duyularımız tarafından yaratılan gözlemlere. Duyuların bildirimlerine güvenilemez. Çünkü duyular geçmişte beni aldatmıştır. Gelgitler ya da mikroskobik organizmalar gibi nesnelerin varlığı şüpheliyse o zaman bu nesnelerin davranışlarını açıklayan deneysel bilimler de şüphelidir. Oysa matematikte durum farklıdır. Doğa mekanik yasalara göre işler. Maddi evrendeki her şey parçalarının düzenlenişine ve hareketine bakılarak açıklanabilir. Maddi evren/Mekanik dünyada bitkiler ve hayvanlar ve insan bedeni dâhil tüm canlı organizmalar tam bir makine gibidir. Bozuk olmayan makine daima, belli nedenlerle devinerek kusursuz belli sonuçları vermektedir. Öyleyse, Tanrılık düşüncesini de içine alan evren, bir makine düzeni olmalıydı. Her düzen bir makine düzeni, her devim (hareket, değişim, dönüşüm) de bir mekanik devimdir. Öyleyse devim, yer kaplama ve yer değiştirmeden ibarettir. Yer kaplamayan özdek (nesne, madde) olamaz. Yer kaplama, özdeğin temel niteliğidir. Bundan zorunlu olarak şu çıkar ki evrende özdeksiz yer yoktur. Öyleyse evren özdekle doludur ve devim özdeğin kendiliğinden yaratıcı gücüdür. İnsanbilimde, özdekle ruhun bütün parçaları birleşmiştir. Bu düşünceyle;
İlk olarak, doğruluğunu apaçık olarak bilmediğim hiçbir şeyi doğru kabul etmem. Bir ilke olarak, edinilmiş bütün bilgilerimden/her şeyden şüphe etmeliyim ve onları bir yana bırakarak ilk ve sağlam yeni bir düşünceden yola çıkmalıyım. İnsanların bütün düşünceleri birbirine bağlıdır, birbirinden çıkar; bir düşünceyi doğuran ondan önce gerçekleşmiş başka bir düşüncedir. Düşünceler bir neden-sonuç zinciri içinde sürüp gider (mekanizm). Öyleyse, sırayı titizlikle kovalarsam, doğru olmayan bir düşünceyi doğru sanmaktan sakınarak düşünce zincirinin arasına yanlış bir düşünce karıştırmazsam doğru olana ulaşabilirim.
Düşünce ile varlığı, zihni maddeden ayırdım. Zihne ait olan her şey bedenin dışında, bedene ait olan her şey de zihnin dışındadır. Felsefenin temelinde bütün gerçeklerin şu iki cevherden oluştuğunu gördüm. Düşünce eylemi ile nitelendirebileceğimiz bir ruh/öz ve bu özün uzayda yer kapladığı maddi âlem. Madde de hiç bir amaç, hayat ya da ruhsallık yoktur. Beden ve ruh (madde ve mana) birbirinden bağımsız, birbirinden kopuk, birbiriyle zıtlaşan özeliklere sahiptir. Biri gelişirse öbürü körelir. Biri hâkimse diğeri yoktur. İkisini bir arada denge ve harmoni içerisinde geliştirmek veya bulundurmak mümkün değildir. Ya beden (şehvani hisler) yücelir veya kalbi hayat (ulvi duygular) o nedenle madde ve ruh hiçbir ortak özelliğe sahip değildir. Maddenin de zihninde ortak referans noktası sadece Tanrının yaratığı olmalarıdır.
Benim fiziğimin tamamı geometrinin mutlak kesinliğinden başka bir şey değildir. Bu yüzden sezgi yolu ile araştırma yöntemi yerine gerçekliğinden kuşku duymadığım ortak fikirlerden matematiksel ispatın açıklığı ile çıkarımlanamayan hiçbir şeyi veya açık bir şekilde bilmediğim bir şeyi asla doğru olarak kabul etmem. Doğanın anlaşılmaz sırlar taşımadığına ve akıl için bilinen bir yapıya sahip olduğuna inanıyorum. Ve doğadaki tüm fenomenler (görüngüler) bu yöntemle açıklanabilir. Başka hiçbir fizik ilkesini kabul etmeye veya talep etmeye gerek olmadığına inanıyorum. Bilimsel bilginin kesinliğine, Matematik hariç hiçbir bilimde kesinlik bulunmadığına, evrenin gizli anahtarları matematik yapıda olduğuna inandım. Bilim ile matematik eş anlamlıdır. Matematikteki bu kesinliği diğer bilimlere de uygulayabiliriz. Bu suretle bilinmesi mümkün olan tüm şeylerin bilgisini veren matematiksel kesinlikli evrensel bir
bilim tesis edebiliriz. Bu sistem bize hiçbir deneye müracaat etmeye gerek duymadan yalnızca “akıl” ile her şeyin bilgisini verebilir
.
İkinci olarak, doğru çözüme ulaşmak için zihnimdeki bütün düşünceleri, incelediğim fikir, sorun ve konuyu mümkün olduğu ölçüde küçük parçalara ayırır analiz (sezgi) ederim. Ondan sonra onları kendi mantıksal yapıları içinde düzeltirim. (Sentez) Ele aldığım problemleri elimden geldiğince kısımlara ayırır, en kesin olanı en başa koyarım. Hiçbir şey eksik bırakmadığımdan emin olmak için geriye dönüp genel kontroller yaparım. Bunları yaparken de kendime şu ahlak prensiplerini düstur edindim. Dine sımsıkı bağlı kalmak, kararlı olmak, kendimi kontrol etmek, bütün fikri doğruyu yanlıştan ayırmak, talihimden çok nefsimi yenme alışkanlığı kazanmak.
Üçüncü olarak, küçükten başlayarak büyüğe doğru adım adım ilerleyerek düşüncelerimi netleştirmeye çalışırım. Nihayet;
Son olarak, her durumun sonucunu ortaya koyar ve genel olarak gözden geçiririm. Bütün gerçeklerden şüphelendiğim halde usumdan şüphelenmeyip tüm gerçekleri yeniden usumla anlamaya çalışırım. Bildiğim ve şüphe etmeyeceğim tek şey var olduğumdu. Ne zaman var olduğumdan şüphe duymaya kalksam, varlığımın gerçek olduğunu görüyordum. Şüphe edemeyeceğim ilk ve sağlam bilgim budur. Şimdi, neden-sonuç zincirini titizlikle kovalayarak, bütün öteki bilgileri bu temelden çıkarabilirim. Bir şeyden şüphe duyuyorsam ya da bir şeyi onaylıyorsam veya düşünüyorsam o zaman bu faaliyetler onun var olduğu anlamına geldiğini anladım. Bilgiye giden araştırmalarımın çıkış noktası bu gerçekti. Bu durumda; Kesin olan bir şey var. Benim için kesin olan tek şey bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. Şüphe etmek, düşünmektir, düşünmekse var olmaktır. Öyleyse var olduğum da şüphesizdir. Cogito, Ergo Sum/Düşünüyorum, o halde varım.”