Türk halk müziğinin unutulmaz ismi, “Bozkırın Tezenesi” olarak anılan Neşet Ertaş, ölüm yıldönümünde bir kez daha sevgi ve saygıyla anılıyor. Anadolu’nun sesi olan Ertaş, ömrünü sazına, sözüne ve türkülerine adadı.
Neşet Ertaş, eserlerinde insanın en saf duygularını; aşkı, hasreti, gurbeti, kederi ve sevinci ustalıkla işledi. Türküleri kimi zaman bir sevdaya ağıt, kimi zaman bir düğüne neşe oldu. Anadolu’nun tozlu yollarında doğan bu ezgiler, sadece müzik değil; bir kültür, bir yaşam biçimi olarak hafızalara kazındı.
Türkiye’nin dört bir yanında ve özellikle İç Anadolu’da hâlâ dinlenen türküler, Kırıkkale’de de düğünlerin, meclislerin, sohbetlerin vazgeçilmez parçaları olmayı sürdürüyor. Ertaş’ın eserleri, zamanın ötesine geçen bir miras niteliği taşıyor. Her kuşaktan insan, onun türkülerinde kendi hikâyesinden bir parça buluyor.
Usta sanatçı, derin anlamlar taşıyan eserleriyle Anadolu insanına hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuk sundu. En sevilen eserlerinden biri olan “Yolcu” türküsünde şöyle seslendi:
Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyaya gönül verdin mi
Kimi böyük, kim böcek, kimi kul
Marak edip heçbirini sordun mu
Bunlar neden nedenini sordun muİnsan ölür ama uruhu ölmez
Bunca mahlukat var heç biri gülmez
Bu dizeler, hayatın geçiciliğini, insanın varoluş amacını sorgulamayı ve ölümden sonra bile manevi mirasın yaşadığını hatırlatıyor. Neşet Ertaş’ın sanatındaki en büyük değer, bu tür derinlikli sözlerle gönüllere dokunmasıydı.
Bozkırın tezenesi olarak gönüllere taht kuran Neşet Ertaş, türkülerinde hâlâ yaşıyor; sözleri ve ezgileri kuşaktan kuşağa aktarılmaya devam ediyor.