Adım
İlknur T. ÜNEY. Kamuda görevli, evli, iki çocuklu Kırıkkale’nin kalkınmasını
isteyen bir faniyim.
Ailemdeki okuma severlere özenerek
başladığım okuma yazmayı geliştirip bunu da paylaşmak arzusu ile çıktım yola.
İlkokuldan Üniversite yıllarına
kadar okuduğumu yazma hevesini sürdürürken dini eğitimlerimi de aldım çok
şükür, okullarımı da bitirme derecelerim hem çok iyi oldu.
Kendimce birikimlerimi sizinle
paylaşmak istememin sebebi kendime ikbal sağlamak değil, çünkü ne bir maddi
beklentim var, ne siyasi bir hedefim var ve nede kafamın arkasında başkaca bir
hedefim var.
Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Bizden
bir şey işitip, onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin Allah
yüzünü ağartsın. Kendisine bilgi ulaştırılan nice insan vardır ki, o bilgiyi,
bizzat işiten kimseden daha iyi anlar ve korur."
Bilgi ve tecrübesini
insanların istifadesine sunmayan, bencil ve kibirli kimse ise Resul Ekrem
tarafından şöyle ikaz edilir: “Her kim, bildiği bir konuda
kendisine danışılır da onu gizlerse kıyamet günü ağzına ateşten bir gem
vurulur." Anlaşılan o ki,
konuşması gerektiği yerde susan insan, konuşarak kendisini ifade etmeye en çok
ihtiyaç duyduğu kıyamet gününde susturulacaktır.
Hah işte tam bu nedenle okuduklarımı
bildiklerimi yorumlarımı sizinle beraber bir daha özümsemek için çıktım yola.
Allah utandırmasın diyelim.
Muhabbetle…
Hadi ilkyazımız kısaca Ensar olsun,
Muhacir olsun.
Komşumuz Suriye, Irak gibi ülkelerden
ve Sınırdaş değil ama burayı! Arzulayan Afganistan, Pakistan gibi uzak
ülkelerden gelen muhacirlerin sayısı milyonları aştı. Elbette burayı isteme nedenleri bizi çok
sevdiklerinden, ülkemizin refah bir memleket görmelerinden olduğu kadar, bir
geçiş noktası, bir atlama tahtası gördüğündendir de.
Bakın kimse hamasi laflar, beylik
tavırlar ile kendini dünyanın en iyi insanı ve gayrisin tü kaka ilan etmesin.
Nalına mıhına beraber vurarak
konuşalım burada.
Elbette muhacirliğin ne demek olduğunu
biliriz. Nihayetinde memleketinden atılmanın ne denli acı olduğunu Yüce
Osmanlı’nın ayağının tökezlemesiyle genç Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında
kalmış soydaşlarımızın doğup büyüdüğü yerden nasıl sürüldükleriyle
biliyoruz.
Tebliğ görevini yerine getiren İslam
Peygamberi efendimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)’nın Mekke’den nasıl üzüntü ile
çıktığını da biliyoruz.
Yani muhacirliğin zorluğunu biliriz.
Peki ya Acem’den, Bulgar’dan,
Yunan’dan gelenlerle ekmeğimizi suyumuzu, tarla tapanımızı paylaşmayı bilmez
miyiz? Tabi ki biliriz yani ikisini de tanırız.
Peki, ülkemize gelenlere kapımızı
kapar mıyız? Asla kapamayız. İhtiyacı olanın yanında olmayı bilen necip bir
milletiz biz. Lokmamızı bölüşürüz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Bizim bu necip milletliğimizi bilip
bize sığınanlara asla sırtımızı dönmeyiz. Elimizden geleni yapar onların rahatı
için çalışırız ve bugüne kadar da çalıştığımızı onlar için fedakârlığımızı dost
düşman herkes gördü görüyor.
Amaaaaaa;
Taşı sıksa un edecek güçte, yaşı başı
boyu posu ile asker olma yetisine sahip olanların ülkelerini neden terk edip
geldiklerini de eleştiririm.
Ülkede bir savaş var mı var. Bir
zalimlik var mı var. Baskı, zulüm, mal, ırz korkusu var mı? Evet, o da var.
Bunlar madem varsa doğal olarak bu korkudan
emin ülkelere göç etmek çok doğaldır. Peki kimlerin? Kadınların, yaşlıların,
çocukların, engellilerin göç etmesi bizim ülkemize gelmeleri çok normal.
Ama orada kalıp savaşması, mücadele etmesi
gerekenler neden geliyor? Onların yerine ülkelerindeki bu mezalime benim
askerim karşı çıkıyor. Benim askerim o zalimlerle mücadele ediyor. Onların
asker olma yaşındakiler ise kaçmış gelmiş saçlarını Amerikan tıraş yaptırıp,
pahalı spor ayakkabılarını ve kot pantolonu geçirmiş ayağına, bir o yana bir bu
yana fink atıyor.
Yok, orda dur! O kadar da değil.
Hele uç örnekler var ki iyice sinir
uçlarımıza dokunuyor. Açtığı berber dükkânının önünde gelen geçene laf attığı
için uyarılan bir doksan boyundaki gür sakallı adam(diyorum ama adam mı
şüpheliyim) dükkânın önüne koltuğu
çıkarıp oturup, “Erkek varsa gelsin kaldırsın beni buradan” diyebiliyor.
Buna karşı olmak bu tür ülkesindeki bu
zulme karşı çıkabilenlerin ülkelerinde işe yaramaları için geri dönüş iknasın (!)
yapmakta şarttır diye düşünüyorum. İkna edilip gitsinler ki bir an önce
vatanlarındaki bela bitsin geri kalan muhacir durumunda ülkesinden cüda olanlar
da varsın gitsin evine toprağına.
Gurbet zordur. Her türlü zor. Hele
birde ülkenden sürülmüş bir türlü atılmışsan temelli zordur. Yaşlılar,
kadınlar, çocuklar hiç gurbette hissetmeyin kendinizi. Aşımızı bölüşürüz
sizinle. Ama on beş yaşından büyük atmış yaşından küçük olanlar. Sizin
titremeniz lazım ki kendinize gelin.
Ukrayna size örnek olsun. Bakın
dünyanın ikinci süper gücüne karşı nasıl savunuyorlar ülkelerini. Kadınları
çocukları yaşlıları gönderdiler ama eli silah tutanlar tabiri caizse koç gibi
savaşıyor.
Titreyin ki ülkenizi sizden fazla
savunanlara destek olun.
Titreyin ki torağınıza sahip çıkın.
Titreyin ki emeksiz yemek olamayacağını
anlayın.
Titreyin ki kadınınıza yaşlınıza sahip
çıkanları daha fazla zor duruma düşürmeyin.
Titreyin ki bayramlarda sırtlayıp
gittiğiniz bavullarınızla dönmeyin kalın orada savunun zalime karşı ülkenizi.
Titremezseniz muhacire kucak açan
Ensar’ı zor duruma düşürürsünüz.
…
Bugün burada keselim de amma uzatmış
demeyin ilk gündenJ
Muhabbetle…