Sevmek
mi kolay sevilmek mi diye bir soru sorsanız karşınıza çıkan yüz kişiye galiba
ekseriyeti sevmek zor der. Zira sevmek için bir kişiye, bir yapıya, bir olguya,
bir eve, bir arabaya bakarsınız. Ondan hoşlanışınız. Biraz daha içine girince
de artık onu sever hale gelirsiniz.
Yani sevmek için bir efor sarf
etmeye gerek yoktur. Azıcık içinizi hareketlendirmeniz yeter.
Ama sevilmek öyle mi?
Giyinecek, kuşanacak, okuyacak,
konuşacak, oturacak kalkacak, belki koşacak, yürüyecek kendinizi beğendirmek
için yırtınacaksınız.
Öyle değil mi?
Aslında evet. Yani normal bir sevgi
bulmak için kendinizden bir şeyler katıp, en azından olduğunuz gibi
göründüğünüzde “olduğum gibiyim” diye kendinizi kanıtlamaya çalışacaksınız.
Ama popülarite de sevilmek için,
yani belli düşüncedeki kişilere kendinizi sevdirmeniz çok çabaya gerek yok.
Siyasetçi olabilirsiniz, gazeteci
olabilirsiniz, kahveci, bakkal, manav, berber yada hiçbir iş yapmadan ununu
eleyip ipe asan, gelini temizlik yapacağı için evden uzaklaşıp parka kapa atan
emekli de olabilirsiniz. Hatta daha da ilerisi, altın günlerinde gelinini
çekiştiren teyzede olabilirsiniz.
Kim olursanız olun belli kesim
tarafından sevilmek için parmağınızı oynatmanız veya bir iki kelam etmeniz
yeter.
Mesela emeklilikte yaşa takılanların
yapmış olduğu eylemde yolun karşısında durup, zafer işareti ile “Emeklilik
hakkımız söke söke alırız” diye bağırdınız mı tamam. Sizi o gösteriye katılan
herkes çok sever.
Mesela, iktidar partisinin bir
etkinliğinde avazınız çıktığı kadar “Başak kurban olurum sana” derseniz oradaki
herkes sizi çok sever. Hatta başkanla bile görüşebilirsin bu feryadın karşılığı
olarak.
Öğrencinize yarım bıraktığı cevabı
tam kabul edip not verirseniz öğrenciniz tarafından, Sürekli parmak kaldırırsanız
öğretmeniniz tarafından sevilirsiniz.
İşe beş dakika erken elseniz
müdürünüz sever, öğle tatilini yarım saat uzatsanız çalışanlarınız sever.
İktidar gazetesinde yazı yapıp
güllük gülistanlık tablo çizerseniz veya muhalefet gazetesinde yazıp ülke
bitti, yıkıldı, aç ve sefiliz derseniz de sevilirsiniz.
Erkek eve gelirken bir çiçek alırsa,
kadın iyi bir yemek yaparsa, çocuk sesini çıkarmadan TV izlerse, dede bir şeye
karışmaz, nine örgüden oyuncak yaparsa sevilir.
Eee diyeceksiniz değil mi?
Hah şimdi ben de diyorum ki şimdi
suya sabuna dokunmadan çiçek böcek yazısı yazsam kimseden tepki almaz hatta böcek
severler tarafından sevilirim bile.
Ama;
Desek ki; benzin kaç lira olmuş, bir
kilo et alamıyoruz, pazarın yanına varılmıyor, üstümüze giysi, tenceremize aş,
soframıza ekmek alamıyoruz. Ne ev sahibi ne kiracı insaf ediyor. Bittik biz.
Ülkemiz enflasyon altında eziliyor. Ne altın kaldı ne dolar satacak elimiz
avucumuz kurudu desek kızarlar.
Arkadaş bu kadar yokluk var diyoruz,
ev fiyatları beşe katladı hala şakır şakır satılıyor desek, benzin mazot pahalı
ama yollardaki son model arabalardan geçilmiyor, park edecek yer bulunmuyor
lüks avm’lerde, hangi restorana gitseniz rezerve etmeden kabul etmiyorlar,
hangi gencin giysisi marka değil, hatta biraz fenomendik yapıp elinizdeki cep
telefonlara bir bakın desek, hatta buzdolabınızda kaç çeşit peynir var desek, hangi
düğün ekonomik olsun diye bir alt sekmend salona alındı desek, yâda alım gücü
düştü haklısınız ama hangi lüks harcamanızdan taviz verdiniz desek kızacaklar.
Her iki kesime sorsanız savunma
yaparken avukatlara taş çıkarır. Biri der “dünyada kriz var”, diğeri der
“yıllık tatili on beş günden on üne indirdik”, biri der “dünya üzerimize
geliyor”, diğeri der meyve sebzeyi eskisi gibi kasayla alamıyoruz.
Kısaca sevilmek kolay sevmekten.
Eğer bir kesimin damarından girip, bir
iki varyasyon çekerseniz sevilmemeniz için neden yoktur.
Buradaki tehlike;
Bazıları da sizi sevmeyecektir bu
durumda.
Ha derseniz ben doğruyu söyleyeyim de
seven sever sevmeyen sevmez derseniz size sözüm yok.
Bende öyle yapayım o zaman;
Bizi bilen bilir, bilmeyen kendi
bilir…J
Muhabbetle…