Yıllardır
çözemediğimiz, birbirini besleyen, kangren olmuş dört önemli sorunumuz:3 K, 1 D, yani
Kadın, Kapital, Kaos ve Sahte Din sorunu. Araştırmalarda temel
sorunlarımızın çözülemediği, sürekli biriktiği, azalmayıp arttığı, insanlarımızın
çoğu mutsuz ve karamsar olduğu tespit edilmiştir.
Dinimizin birinci ayeti oku, ikinci ayeti
kalem (ilim), birçok ayet, dini terim, ilim, okuma, tefekkür üzerine. Bu dini
hükümler mükemmel olduğu halde bir türlü insanımızın içine girmedi, yapısını
değiştirmedi, kültür ve zekâ seviyesi yüksek bir toplum haline dönüştüremedi, bir
türlü kitabi ve rasyonel bir toplum yapamadı. Yediğimiz, içtiğimiz, oturduğumuz,
kalktığımız her hareket, her davranış dini emirlere bağlandı ama bir türban
meselesi için yarım asır birbirimizi yedik, ülkeyi içinden çıkılamaz hale
getirdik. Halkımız kitabı, okumayı, sormayı, sorgulamayı, sevmedi. Eleştirene,
felsefe okuyana kâfir, dinsiz, ateist gözüyle baktı.
Ülkede biat etme sevildi, aklını
geliştirmek için kitap okunmadı, yalan yanlış dini bilgilere sahip olanlara
tapıldı, her karış toprağımız ilim-irfan merkezleri yerine tarikat, cemaat
yurtları haline getirildi. Şeyhin, hocanın, efendinin eli-eteği öpüldü, önünde diz
çöküldü. 300 din, 3000 mezhep ve tarikat, 120.000 dini ibadethanemiz,
140.000’lere ulaşmış din görevlimiz, yüzbinlerce doktor, psikiyatr, sosyolog,
bilim adamı, teolog, ekonomist, iktisatçı, adli, mülki, teknik, idari, hukuki,
yüz binlerce akademisyen, bilim insanımız ile cumalarda, kandillerde,
bayramlarda çekilen kutlama mesajlarına rağmen gasp, hırsızlık, yolsuzluk,
tecavüz, kadınlara, çocuklara yapılan kötülükler, şiddet azalmadı, sürekli
çoğaldı. Hiçbir sorunumuz sağlıklı bir şekilde çözülemedi. Bilişim, yazılım,
donanım, nano, mikro, otonom, gen teknoloji alanlarında üst sıralarında yer alamadık.
Kendimize özgü yerli teknolojik bir yenilik, icat bulamadık. 1950’de kurtarmaya
gittiğimiz Güney Kore ürettiği cep telefonlarının her modelinden 100 milyon
satarken biz W kodlu üstün performanslı araç lastiği bile üretemiyoruz. Ürettiğimiz
ürünlerin çoğu yabancı patentli.
Ülkede felsefe, mantık, sosyoloji okuyan teologlar,
bilim insanları şiddete maruz kaldı, “kafir,
dinsiz, ateist, halkın diniyle alay ediyor” gibi yaftalarla susturuldu. Bir ülkede
bir bilim adamı, bir profesör; matematik, felsefe, mantık, sosyoloji
bilgilerinden yoksun, din adamının gördüğü ilgiyi görmüyorsa o ülke çökmeye
gebedir ve üçüncü dünya ülkesi kategorisinden bir türlü üst kategoriye çıkamaz,
ömür boyu gelişmiş ülkelerinin teknolojilerine muhtaçtır.
Geçen yıl Çorum ilinde yaşayan halkın
tamamına yakınının birbiriyle hacizli olduğu haberini medyada okuduk ama ülkede
herkes haklı, hiç suçlu yok. Kadını dinle kadın haklı, erkeği dinle erkek
haklı. Oysa iki haklı iki doğru kâinatın yasasına aykırı. İki yanlış bir doğru
etmez. Doğru tektir, hakikat tektir.
Son 12 yılda 190 ülkeden gelen on milyona
yakın eğitim seviyesi düşük geçici sığınmacılar yüzünden ülkemizdeki nitelikli
insan kaynağı ve kültür seviyesi yükseleceği yerde daha aşağı seviyelere
düşmüştür. Zengin AB ülkeleri az sayıda diplomalı, vasıflı, nitelikli geçici
sığınmacı kabul ederken ülkemize eğitim seviyesi düşük, çoğu mesleksiz,
vasıfsız, niteliksiz milyonlarca yığın doldurulmuştur. Büyük düşünce insanı
Cemil Meriç’in: “Asırlardır cehaletin
hüküm sürdüğü topraklardır bu topraklar, bu topraklarda kitabın, dehanın bir
tuğla kadar değeri yok” sözü ve diğeri de İngilizlerin ibret alınacak sözü:
“İngiliz için dünyada aklı başında tek
insan vardır İngiliz” sözü bunun belgesidir.
Yukarıdaki sorunlarımızın
kaynağı Kadın’ın eğitim sorununa
dayanmaktadır. Ülkemizin kırsal kesimlerinde yeterli eğitim imkânları sağlanamamış
annelerimizin doğan çocuğunun ilk eğitim
kurumu ana kucağıdır. Anne, çocuğunun zekasını artıracak eğitim ve yeterli
besini verebilecek Kapitale sahip
olamadığından büyüttüğü çocuklarının zekâ seviyesi normal ve vasat düzeyde
kalmaktadır. Zihin becerileri, zekâ yetenekleri gelişemeyen çocuklar ulusal ve
uluslararası yarışmalarda, başarı gösteremeyip kendi kendini inşa edemediğinden
yeterli düzeyde birikim, deneyim, tecrübe, kazanım sağlayamadıklarından
kalifiye ve yetişmiş insan gücü oluşamamakta, teknolojik birikim, yani akıl
düzeyi yüksek olmadığından ne bir otomobil ne bir icat ne bir bilişim ürünü
icadı yapılamamaktadır. Bu oluşum sonucu öğrencilerin çoğu genç yaşta
siyasetten, cemaatten medet ummakta, alnının
teriyle kazanamadığı, sınavsız, dinen haram sayılan torpille işe girme
sevdasına kapılıp başkasının hakkını yemektedirler.
Ülkemiz her yönüyle dışa bağımlı, gelişmekte
olan ülke statüsünden kurtulamamaktadır. Dışarıya bilişim, sanayi, yüksek gelir
getiren teknolojik ürünler satamadığımızdan milli gelirimiz ve kişi başı
gelirimiz bir türlü artmamaktadır. Kapital
yani para, sorunumuz halledilemediğinden çalışanımızın geliri
artmamaktadır. Düşük gelirle çalışan, giderini karşılayamayan insanımız “karın doyurma” mücadelesini aşamayıp okumayı,
araştırmayı, düşünmeyi, kendini geliştirmeyip aklını artırıp yeterli gelir elde
edemediğinden, ruh durumu, asabı, morali bozuk olmasından dolayı da her
ferdimiz sinirli, kavgacı, şiddete meyilli bir eğilim artışı olmaktadır.
Bu iki K
sorunu (Kadın ve Kapital sorunu) üçüncü sorun olan Kaos sorununu tetiklemektedir.
Ülkemizde her alanda Kaos/kargaşa hâkimdir. Ailede, apartmanda, sitede,
mahallede, trafikte, otobüste, okulda, işyerinde, siyasette, adalette,
yönetimde, yargıda, adliyede, mülkiyede, eğitimde, sağlıkta akla gelen her alanda
kaos hakimdir. Bu kaos ortamında aldatma yeteneği gelişmiş insanlar din,
mezhep, tarikat adı altında kendi vatandaşını, yurttaşını kendi insanını Sahte Dini inançlarla aldatmakta, hiçbir
sorunumuz halledilememektedir. Arka arkaya ortaya çıkan Uşaki tarikatı, Badeleme Tarikatı,
Andan Hoca kedicikleri gibi Sahte Din çirkinlikleri ortaya
çıkmaktadır.
Yakın zamanda şiddete maruz kalıp kafası,
gözü parçalanan, Almanya’ya sığınmak zorunda kalan bir bilim insanımız “Yerli ve milli
tımarhanede herkese ruh sağlığı dilerim" diyerek ülkesini terk etmiş, Almanya
bu bilim insanımıza kucak açmıştır. Bunlar ülke
gerçeği olduğu halde Batılı şarkiyatçıların ülkemiz için, özellikle Alman dahi
bilim adamı Hegel’in söylediği “Türkler
kendi akılları olmadığı için başkalarının aklına muhtaçtırlar. Özgür istenç ve
bilinçleriyle özgün bir akıl geliştirecek durumda olmadıklarından dinsel alanda
da akıl soyutlaması gerçekleştiremezler. Tanrıyı dahi akıl soyutlaması ile
anlayamazlar, bu yüzden kaba sabadırlar, buluntu bir akla sahiptirler.” Sözü
hepimizi üzmüştür.