Karanlığın en ıssız lâhzasında yola
çıkmıştı sakalı beyazlamış kişi. Nereye diye sordu arkasından yetişen beyaz
saçlı adam, "Kendimden kaçmaya" demişti yola revan olan.
Bazen insan kendinden bile kaçmak
isterken, bu kadar hızlı bir dünyada, nasıl yalnız kalabilir ki? Her taraftan
uyarıcılar telefon, bilgisayar, televizyon... Sokaklar gürültü yeri. Bir türlü
dingin, asude olamıyor insanoğlu. En önemlisi ise kendisini dinlemesi lazımken,
nedense hep bir başkasını dinlemeyi tercih ediyor. Hep bir başkasının derdine
çare olmaya çalışıyor, ya kendisine?
Bu kadar karmaşanın, hızlılığın olduğu
bir dünyada içsel sesin bir şey dediğini ancak sakin ve sessiz bir ortamda
duyabiliriz. İçimde ki ses bana ne diyor, hiç kulak verdik mi? Acaba duysak
içimizde ki sesi, hayatımızda ne değişir ki? Gerçekten duymak istiyor muyuz?
Kulak verdiğimiz zaman, o sesi hayatımıza tatbik edebilir miyiz? Yoksa korkuyor
muyuz, değişiriz diye. Peki, sürekli aynı meyyal üzere mi olur hayatımız? Bir
çizgi üzerine devamlı aynı yol aynı güzergâh. İnişler, çıkışlar, varlar,
yoklar... Hz. Mevlana Fihi Ma Fih de bir hikâyesinde der ki "Medresede
hoca ders verirken eğilimli bir duvar yıkılır. Hoca belirli bir süre gülümser.
Öğrenciler hocanın duvar yıkılmasında ki gülümsemesin amacını
anlayamayınca hoca" Duvar meyyali üzere olduğu yöne yıkıldı, biz de
meyyalimiz yönünde yıkılırız inşallah" der.
Aslında hayat bir varmış, bir yokmuş
masalı gibi. Bugün olanlar bir an yanımızdan göçüp gidiyorlar. Bu kadar hızlı
bir yaşam literatürünün hayatımız da olması, hem bedensel hem zihinsel
yorgunluğa sebep olacağı aşikâr olduğu halde, hayatı
hazmede hazmede yaşamak daha eftal diye düşünüyorum naçizane.
Kırda açan bir çiçeğin kokusunun
yüreğimize verdiği zevkin, sonbahar da düşen bir yaprağın ömrümüze kıyasla
bizimde bir gün gideceğimizin, yağan bembeyaz bir kâr tanesinin nasıl ki
gökyüzünde ki süzülüşün gözlerimize verdiği revnaklığını tefekkür edemiyorsak,
biraz düşünmemiz lazım.
Geri döndü beyaz sakallı kişi, dönerken
bir beyit vardı dilinde Şeyh Gâlib'ten "Hoşça bak zâtına kim zübde-i
âlemsin sen Merdüm-i dîde ekvân olan âdemsin sen/Kendine dikkatlice bir bak;
sen âlemin özüsün. Sen varlıkların gözbebeği olan insansın.”