(Bir Köy Öğretmeninin Anıları)
O gece heyecandan sabaha kadar
uymamıştım.
Tan yeri ağarmaya başlamış köyün
içi horozların sıra le ötmesiyle ayrı telden çalan notalı birmüzik salonunu
andırıyordu. Doğmamış güneşin kızıllığının yansımaları ufukta parlamaya
başlamış,gökyüzü ve çevredeki varlıklar kendisini yeni güne hazırlıyordu.
Bu gün bizim için ailemiz için
yeni bir yaşamın ilk günüydü.
Annem yer ocağını yakıp, köz
oluşturarak hem benim, hem kız kardeşimin tok karnına evden ayrılmamız için
hazırlık yapıyordu.
Ocağın közünü deşip yufka ekmeği gevretmek
için ateşin üzerine attı.
Annem:
-
Bugün sadece şerbet yaptım çayımız kalmadı diye
mırıldandı
-
Olsun anacığım bugünlerde geçer, üzülme.
-
Allah’ın izni ile oğlun öğretmen oldu. Seni ve
kardeşlerimi rahat ettirmek için ne gerekiyorsa yapacağım.
Annem kız kardeşimin okumak için
benim de ilk olarak öğretmenliğe başlamak için gitmeme çok duygulandığı her
hareketinden belliydi. Özellikle kızkardeşimin küçük yaşta gurbete çıkıpyatılı
okula gitmesi hem beni, hem annemi çok düşündürüyordu.
Annem:
-
Allah’ıma binlerce şükür olsun yedi yıl önce
Halil Emmin ‘’Sana ne var, Allah’ın izni
ile senin oğlan yârin öğretmen olup gelir, sanada bakar kardeşlerine de’’
dediğinde bende nerde o günler gelecek demiştim. Çok şükür geldi. ‘’Sabreden
derviş muradına erermiş’’derlerdi ya ne kadar doğruymuş. Yaratanıma binlerce
şükürler olsun.
Kız kardeşim ilkokuldan sonra
Urfa Hemşire Okulu’na girmişti. Yaşı daha çok küçüktü. Notları iyi olduğu için
tercihli olarak ikinci sınıfta Kütahya Hemşire Okulu’na nakil olmuştu.
O zamanlar ülkemizde ulaşımda çok
zordu. Sabah Keskin, Kırıkkale, Ankara, Eskişehir den sonra Kütahya’ya vardım.
Tabi bu yolculuğumun her durağı ayrı acı bir yaşam konusu gerektirecek kadar zor
geçiyordu.
Benim en büyük endişem ise bir
gün sonra ilk göreve başladığım zaman,ilk maşımı peşin alıp alamayacağımdı.
Çünkü yârinden sonra param kalmayacak beş kuruşsuz tanımadığım yerlerde perişan
olacaktım. Hep düşüncem ya yârin ilk maşımızı vermezlerde birkaç gün sonraya atarlarsa
diye düşünüyordum.
Yine Kütahya, Eskişehir, Ankara’dan
sonra Serhat Kars’ın otobüsüne binerek Yozgat’ın Sorgun İlçesine doğru yola
çıktım. Cebimde sadece 20 Lira kalmıştı. Hiçbir şey yemeden Sorgun’a varıp
bunuda otel parası yapmalıydım. Ozamanlar Sorgun’da bir tane otel vardı. Onunda
gecelik fiyatı yirmi liraydı.
Otobüsün içerisinde sekiz on kişi
vardı. Bu kadar az yolcuyla Kars’a gidilir mi diye düşündüm.
Sonra en arka beşli koltuğa
giderek Kırıkkale’yi geçince uzandım. Karnım açtı saatlerce bir şeyler yememiştim.Uyumak
hiçaklıma gelmiyordu. Zira sabahtan beri yaşadığım, yolda karşılaştığım
arkadaşlarımı, yaşadıklarımı düşünürken uyumam zannediyordum.
Şoföre ve muavine de Sorgun’da
ineceğim diye tembihlememiştim.
Gözlerimi bir açtımki otobüsümüz
karanlığı yararak gidiyor. Etrafta pelit ağaçlarının olduğunu zannettiğim
ormanlık bir bölgeden geçiyorduk. Otobüste şoförden başka herkes uyuyordu. Yol
tabelasından Sivas ve Akdağmadeni Kmsini yazıyordu.
Sorgun’u çok geçtiğimizi
anlamıştım. Yerimden kalkarak şoförün yanına gittim.
-Şoför ağabey Sorgun’a yaklaştık
mı?
-Ne Sorgun’u,kafayı mı bozdun
kardeşim? Akdağmadeni’ne geldik. Sivas’a yaklaştık.
-Şoför Ağabey ben yeni öğretmen
olarak atandım. Yârin ilk olarak göreve başlayacağım. Benim tekrar gidiş param
yok. Elimde olmayarak uyumuşum. Sorgun’uda çok geçmişim.
-Tamam, Hocam Akdağmadeni’nde
yemek molası vereceğiz. Seni orada geliş arabalarımıza bindireceğim. Seni para
almadan Sorgun’a kadar götürürler.
Akdağmadeni’ndeki molada şoför dâhil
herkes inmişti. Bende arabada durarak şoförü bekliyordum, karşı gelen arabaya
bindirmesi için.
Biraz sonra muavin gelerek
şoförün beni lokantada beklediğini söyledi. Muavinle beraber lokantaya gittik.
Şoför beni yanına çağırdı. Hocam
gel. Senin karnında açtır dedikten sonra garsona benim yemem için ne
gerekiyorsa getirmesini söyledi.İyice karnımı doyurduktan sonra Ankara’ya geliş
istikametindeki şoför arkadaşına beni Sorgun’a kadar götürmesini ve yol parası
almamasını söyledi.
Sorgun a geldiğimde sabaha
yakındı. İlçenin tek oteline vardığımda otelci dâhil herkes uyumuştu. Bende boş
odalardan birine girerek yattığımda hemen uyumuşum.
Sabah kalktığımda biraz geç
olmuştu. Hemen otelciyi para vermek için aradığımda, otelde kimseler
kalmamıştı.
Yirmi lira hala cebimdeydi.
Otelciyi göremediğim için de sevinmiştim. Çünkü hala Ankara’dan beri
harcamadığım yirmi lira beni sıcak tutuyordu.
Hemen İlköğretim Müdürlüğüne
giderek göreve başladım. Milli Eğitimin memuru ….İlk okulunda ….öğretmen var
sizin mutemettiniz ona git belki bugün maşınızı verir dediğine bende okula
varana kadar inşallah bir aksilik olmaz, ilk maşımı alırım diye dua ediyordum.
Okulu araya araya buldum. Hemen mutemetolan
öğretmen arkadaşın yanına gittiğimde sağ olsun ilk maşımı ‘’Bin Lira’’ olarak
vermişti.
Parayı alır almaz otele doğru
giderken yürüyüşümün değiştiğini, benzime ve bedenime kan geldiğini hissettim.
Bir saat öncesine göre kendime güven gelmişti. Saçımı başımı elbiselerimi
düzelterek ben öğretmenim diyordum. Maaş almadan önceki korkak çekingenlikten
eser kalmamıştı. Paranın insanı sarıp sarmaladığını, bir yorgan gibi ısıttığını
o gün çok iyi anlamıştım.
Daha öncekimutemedin yanına
gelirken geçtiğim derin düşüncelerden görmediğim yollarda meğer akan bir çayın
üzerinden bir köprüden geçip büyük Selvi ağaçlarının süslediği güzel bir yol
varmış.
Tekrar otele varıp otelciyi bulup
kendimi tanıtarak parayı uzattım.
-
Hayırdır neparası?
-
Sabah beşte geldiğimde, sizlerde uyuyordunuz. … nolu oda boşmuş bende orada yattım.
-
Hocam siz saten sabah gelmişiniz para almamız
olmaz. Bizden yanı helal olsun. Sen bizim otelde çok yatarsın, daha senin çok
paranı alırız.
Sorgun’un nüfusu o zamanlar
bayağı azdı. Yozgat’ın ikinci büyük ilçesiydi. Adına da eskiden olduğu gibi ‘Köhne’
derlerdi. Doğu yolu üzerinde ve kömür madeni çıktığı için hızla gelişip büyüyeceği
de o günlerden belliydi.
Yozgat
İli, Sorgun İlçesi Akocak Köyü ilk görev yerim olması nedeni ile hayatımda çok
önemli bir yeri vardır.
Burada o zamanlar köyün Hocası olan Osman Hoca’ma ve eşine çocuklarına beni
bağırlarına basıp bir evlatları gibi bakıp korudukları için ne kadar teşekkür
etsem azdır. Ayrıca Zabit Karebel, Talat Türker Mustafa Amca (Kokulu) ve
ailelerinin o ilk günlerimde çok yardım ve desteklerini gördüm. Ölenlere
başsağlığı, rahmet, kalanlara ise sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.