Cahil kişi, bir konuda hiç bir bilgisi olmayan ya da
çok az şey bilen kişi değildir. Bu kavram çok uzun yıllar böylesine
yanlış kullanıldı. Oysa cahilin bildiği çoktur, lakin yanlışı
doğru, doğruyu da yanlış zanneder, her şeyi bildiğini iddia eder.
Yanlış bildiği her konuda kendisinin doğru olduğuna inat eder. Bu
sebepledir ki cahil bir insanla tartışmaya girmek, münakaşaya tevessül etmek
çok sıkıntılı bir durumdur. Hz. Ali Efendimiz bir sözünde “Ne zaman bir
cahille tartışmışsam hep yenilen ben oldum.” diyerek cahilin
ne denli vurdumduymaz ve de hakikatlere karşı nedenli kayıtsız olduğu gerçeğini
vurgulamıştır. Cahil, eksik bildiği her konuda inatla ısrarcı olan ve bu
nedenle de önce kendisine sonra da yakınlarına ve içerisinde yaşadığı topluma
bir şekilde zulmeden kişidir. Cehalet, toplumsal bir
felakettir. Cehalet çoğu zaman bireysel olabildiği gibi kitlesel ve örgütlü
olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Kültürel ve ahlaki dejenerasyonlara
(yozlaşmalara) kitlesel felaketlere, sosyal yıkımlara neden olması
açısından da cehaletin her yönü ile sorgulanması gerekir. Bu problemi
aşamadığımız takdirde millet olarak diğer problemlerimizi aşabilmemiz de mümkün
değildir.
Öğretimden önce eğitimin gerekliliği burada devreye girmektedir. Fakat
klasik eğitim anlayışı, alışılmış haliyle önce öğretimi, sonra zaman
kalırsa eğitimi uygulamaktadır. Eğitim ile öğretim çoğu kez aynı
anlamda kullanılmaktadır. Bu çok yanlış bir algıdır. Eğitim sürecinde uygulanan
merkezi sınav sistemi ve bu sı avlarda başarılı olabilme, bir yerlere
yerleşme, istihdam edilebilme gibi durumlar maalesef önce eğitimin
zorunluluğunu değil, önce öğretimin zorunluluğunu ön plana çıkarmaktadır.
İyi bir doktor, iyi bir mühendis, iyi bir avukat, öğretmen veya
herhangi bir meslek dalında donanımlı kalifiye bir
kimse olmamız her şey için yeterli mi acaba? Asla yeterli değildir. Liyakatle
birlikte üst düzey ahlaki ve insani gelişmişlik bir arada olduğu
sürece iyi yetişmiş bireyler olarak ülkemizin ekonomik, kültürel ve
teknolojik kalkınmasında söz sahibi olabiliriz. Ahlaki değerleri
sağlam, vatanını, milletini bayrağını dinini insanını
toplumunu seven ve gerektiğinde hiçbir sorumluluktan kaçmayan vicdanlı bireyler
olabildiğimiz ölçüde, içerisinde yaşadığımız ülkenin zorluklarını
göğüsleyerek, ülkenin çağdaş bir seviyeye taşınabilmesine katkılarımız olur.
Millî birlik şuuru, toplumsal dayanışma, azim ve kararlılık sahibi olma,
empati kurabilme gibi özellikler sağlam bir eğitimle verilebilir.
Milli duygulardan uzak, ahlaki, kültürel ve sosyal donanımı zayıf,
sorgulamayan, tartışmayan, düşünmeyen, her şeyi olduğu gibi kabul eden,
gelişmeleri muhasebe edemeyen, çabuk inanan ve olayları tahlil edebilme
yeteneği zayıf diplomalı kalabalıklar, okumuş cehaletin mensupları
olarak ülkelerinin sırtındaki kamburdan başka bir şey değildir. Bir düşünürün
ünlü sözünde belirttiği gibi toplumsal yıkımlara neden olan en büyük
tahrip gücü yürüyen cehalettir. Bu nedenle sağlıklı ve huzurlu
toplumların temeli, cehalete karşı verilecek topyekün mücadelelerle
atılır. Çağdaşlık yolunda ön saflarda yer alabilmek, ilim ve fen alanında üst
düzeyleri zorlamak, her çeşit teknolojiye açık olabilmek, geleceğin mutlu
yarınlarını inşa edebilmek ancak ve ancak eğitim sisteminde yaratılacak
köklü ve çağdaş yeniliklerle mümkündür.