Hicaz’ın üç önemli şehrinden biri
olup Mekke’nin 88 km. doğusunda, Serât silsilesinden Gazvân dağının güney
eteklerindeki dalgalı bir plato içine derin bir şekilde gömülmüş olan Vec
vadisinde denizden yaklaşık 1700 m. yükseklikte kurulmuştur. Adını Amâlik’ın
oğullarından Vec b. Abdülhay’dan alan Vec, Tâif vadisi ve Tâif şehrinin
bulunduğu alanın tamamı için de kullanılır. Tâif, Hicaz’ın kış aylarında iklimi
en soğuk yerleşim birimidir. Yazın mutedil havası sebebiyle günümüzde olduğu
gibi Mekke eşrafının tarih boyunca sayfiye şehri özelliği kazanmıştır. Zengin
su kaynaklarına, verimli topraklara sahip olan ve bazı coğrafyacılar tarafından
Necid bölgesinden sayılan şehir aynı zamanda Arabistan’ın doğu, batı ve
güneyden gelen yollarının kesişme noktasında yer almakta ve Haremeyn’e açılan
doğu kapısı vasfını taşımaktadır.
TAIF MESCIDI ADDAS
Mekkede bize rehberlik eden abime
hadi hep birlikte Taife gidelim, tam üzüm mevsimi, nar mevsimi, ıncir mevsimi,
hurma mevsimi, sebze mevsimi dedik" Dedi ki, " Ben Taife gitmem
onlar, onlara sığınmış Resulullahi taşladılar. Zeyd bin Harise ve Peygamber Efendimizin
s.a.v kanını döktüler. Hatta, azılı müşrik Utbe bin Rebia'nin( Bedir'de bire
bir muharebede Hz. Hamza"nin cehenneme gönderdiği müşrik) üzüm, incir ve nar bahçesine sığınan
Resulullahın haline müşrik olduğu, en azılı düşmanı ( Hz. Ebu Bekir'in burnunu
kırıpdümdüz eden,) olduğu halde Utbe ve KardesiŞeyme bin Rebia
acıdı, koca üzüm bağından bir salkım üzümü köleleri Addas ile gönderdi. Nar
göndermediler.. "
IşteTaifte Peygamber Efendimiz
s.a.v, 2,5 km, taşlandiktan sonra sığındığı
ve dua ettiği, üzüm yediği, Iki rekat namaz kıldığı, köle
Addas'inmüslüman olduğu yer. Şimdi bu yerde Mescidi Addas bulunmaktadır.
Ziyarete açıktır. Burada bir vakit imamlık yapma nasip oldu Elhamdulillah..
Taif Kuu
mescidi
Resûl-i Ekrem (a.s.m.)taifhalkindan
taşlanmaya maruz kalip sığındığı hazreti
addasın bağında biraz dinlenip sükûn bulduktan sonra,
yarasını temizleyip abdest almış, ardından kuu mescidin olduğu kayalık bir
yerde da iki rekat namaz kılmıştır.bir
kayalığın dibinde kolunu bir
kayaninustune yaslaması sonucu efendimizin kolunun izinin taşa cikmasindadirkikuu mescidi adını almıştır
, Namazın sonunda Rabbine sunduğu münacat ise, Rububiyet-ubudiyet
ilişkisinin tarifsiz bir örneğidir. Meali dahi insanı huşû ve huzûa getiren bu
münâcatta, Nebiyy–i Zîşan (SAV), bir ‘abd-i aciz’ olarak Kadîr-i Rahîm’e şöyle
seslenmiştir:
“Yâ Allah! Gücümün zayıflığını,
tedbirimin azlığını, halk nazarında hakîr görülüşümü sana arz ve şikâyet
ediyorum.
YâErhamu’r–Râhimîn! Sensin zayıf
düşenlerin Rabbi! Sensin benim Rabbim!
Sen beni kime bırakıyorsun? Senden
uzak olan ve beni gördükçe suratını asan kimselere mi? İşimi eline verdiğim
düşmana mı?
Eğer Senden bana karşı bir azap
yoksa, hiç gam çekmem.
Senin af ve mağfiretin, benim için,
gazabından daha geniştir.
Senin üzerime gazabindirmenden,
yahut gazabının üzerimde yerleşmesinden, Senin karanlıkları aydınlatan, dünya
ve âhiret işlerini düzene koyan Vechinin Nuruna sığınırım!
PEYGAMBER EFENDİMİZİN GÖĞSÜNÜN
YARILDIĞI YER.
SÜT ANNESİYLE KALDIĞI YER..
Peygamber Efendimiz s.a.v süt annesinin yanında bulunduğu sırada
çocuklarla birlikte iken, Cebrâilaleyhisselâm gelip, onu arkası üstü yatırdı.
Göğsünü açıp kalbini yardı. Kalbinden bir parça et çıkarıp attı. "Senin
vücûdundaşeytânınnasîbi bu idi. Çıkarıp attık. Ey Allahüteâlânınhabîbi (sevgilisi),
seni vesveseden ve şeytânınhîlesindenemîn ettik" dedi. Sonra bir leğen
içerisinde zemzem suyu ile kalbini yıkadı ve göğsünü kapatıp ayağa kaldırdı. Bu
hâli gören çocuklar koşup durumu HalîmeHâtun'a haber verdiler. Yanına
geldiklerinde ayağa kalkmış ve benzi sararmış vaziyette idi. Eshâb-ı kirâmdan
Enes bin Mâlik (r.anh) "Ben Resûlullah'ın göğsünde bu yarılmanın izini
gördüm" demiştir.
Şakk-ı Sadr hadisesinin
gerçekleştiği ve Halime Validemizin yurdunda dört sene kaldığını, Süt annesinin
yurduna bolluk ve bereket getirdiği, köylülerin "Halime’nin koyunlarının
yayıldığı yere sizde gidin diye çobanlarına kızdıklarını( halbuki
bilmiyorlardı, ahir zaman Nebisi köylerinde misafir, iki cihanın güneşi bolluk
ve bereketin sebebi idi)",
Halen bu mekanın Taife yakın Halime
yiSadiye köyünde olduğunu buram buram Habibi Kibriyanın özünü, sözünü, tozunu
nefesini ve koştuğu dağı, oturduğu taşını ve yürüdüğü yere gök kubbenin
şahitlik ettiğini biliyormusunuz?b
Bu hadisenin gerçekleştiği yer..
Süt Annesi Halime Validemizin
evinin olduğu yer.
Yürüyüp koştuğu yer..
ILK HICRET 0 YAŞINDA TAİFE
Bazen hayatta geç kalmak öyle
hayırlı işlere vesile oluyor ki...
Halime BintiSadiye Mekke’ye 185 km.
Uzaklıktan 10 kadınla birlikte yeni doğan çocuklardan almak için gelmiş, 9
kadın erken gelmeleri sebebiyle zengin çocukları büyütmek için almış,
bineklerinin zayıf ve güçsüz olması sebebiyle Mekkeye geç gelen Halime’ye ise
Abdullah’ın yetimi Amine’nin evladı Abdulmuttalibin torunu küçük Muhammed
kalmıştı..
O geçikme Kainatın Sultanına
kavuşturdu Onu..
Hz. Muhammedi ( sav) beş yaşına
kadar bagrında büyütmesine yol açtı
Ne güzel bir geçikme olduğunu dönüş
yolunda anlayacaktı..
Bazen geç kaldığımızı sandığımız
Allahın ikramları olur hayatımızda...
Hediye olarak Sır olur gelir...
TAİF ABDULLAH BİN ABBAS CAMİ
İbn Abbas diye de meşhur olan
Abdullah, hicretten üç yıl kadar önce, MüslümanlarKureyş’in ablukası
altındayken Mekke’de doğdu. Annesi, Hz. Hatice’den hemen sonra Müslüman olan
Ümmü’l-FazlLübâbe’dir. Doğduğu zaman babası tarafından Hz. Peygamber’e
götürüldü ve duasına mazhar oldu. Hicretten muaf tutulanlardan (müstaz‘af) olan
annesiyle Mekke’de kaldı. Bir süre sonra onunla birlikte Medine’ye göçtüğü
şeklindeki rivayet yanında, babası Abbas’la birlikte fetih yılı (630) hicret
ettiğine dair de rivayetler vardır. Hz. Peygamber’in fiil ve hareketlerini
öğrenmek arzusuyla onun yanında kalmaya çalışır, Peygamber’in zevcelerinden
olan Meymûne teyzesi olduğu için bazı geceler Peygamber evinde konuk edilirdi.
Peygamber’e karşı olan sevgisi, bağlılığı ve samimi hizmetleri sebebiyle onun
takdirini kazanmış ve “Allahım, ona Kitab’ı öğret ve dinde mütehassıs kıl!”
tarzındaki duasına nâil olmuştur.
Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye davet ettiği
zaman, Abdullah Kûfeliler’e güvenilemeyeceğini, davetlerine icâbet etmemesi
gerektiğini ona söylemiş ve mutlaka bir yere gidecekse bu yerin Yemen
olabileceğini, aksi halde bazı tatsız olaylarla karşılaşabileceğini kendisine
hatırlatmışsa da sözünü dinletememiştir. Kerbelâ faciasını haber alınca çok
üzülmüş ve rivayete göre gözlerini kaybedecek derecede ağlamıştır. Abdullah b.
Zübeyr’in halifeliğini ilân ederek Harem-i şerif’i kendisine karargâh edinmesi
üzerine, hilâfete Emevîler’den daha lâyık olmasına rağmen Harem-i şerif’i
karargâh yapmasına karşı çıkmış ve ona biat etmeyerek Tâif’e çekilmiştir.
Hayatı boyunca müslümanların birlik ve beraberliğini savunan, bunun
gerçekleşmesi için zaman zaman yetkilileri uyaran, gerektiğinde eleştiren ve
kendisine yapılan halifelik tekliflerine iltifat etmeyen Abdullah b. Abbas,
yetmiş yaşlarında iken Tâif’te vefat etmiş, cenaze namazını Hz. Ali’nin oğlu
Muhammed b. Hanefiyye kıldırmıştır.