Başınızı kaldırıp etrafınıza şöyle bir baktığınızda ilahi
uyumu görmemek elde değil.Yağmur yağmış, yeşil yapraklar zümrüt misali ışıl
ışıl, toprağın kokusu ruha şifa, kuşlar ise yorulmayan bir senfoninin ahenkli
hanendeleri gibi cıvıl cıvıl bir seyrangaha neşe katıyor. Aralarında hiçbir
terslik hiçbir tezatlık görmezsiniz. Hepsi bütünün bir parçası olmasını becerir
ve bunun sonucu oluşan muazzam uyumu size sunarlar. Kendileri gibi davranırlar
ve ortak uyumu yakalarlar.
Peki insanlar arasındaki uyum nasıl olmalı? Uyumlu
olmak kişinin kendi beklentilerinin üstünü örtmesi, ilişkinin devamı için bir
kenara bırakması mıdır? İlişkinin sürmesi için fedakarlık yapmak /haklıyken
sessiz kalmak/ görmezden gelmek ilişkilerin işlerliği için zaman zaman gerekli.
Ancak o sırada ne kadar işliyor düzen? Arzular, beklentiler, istekler veya
hedefler ortaya çıktığında /çıkamadığında kim ne kadar etkileniyor? Uyumlu
olmak birilerinin uzantısı olmak mı yoksa tarafların isteklerini ortaya koyması
ortak hedef için ortak amaçlar ışığında ortak bir karara varmaları mı aslında.
Ortak amaca hizmet etse de kendi arzusunu takip etme cesareti gösterebilmiş
olanın aldığı sorumluluk ise çoğu kez düzeni bozan bir şey olarak görülürken
diğer yandan uyumlu olmak adına tamamen beklentisiz olmak, istekleri yok
saymak, fikir beyan etmemek, mülayim olmak, halk dilinde “bir odun kırıcıya
hıhhhh ! deyici” olmak farkına bile varmadan uzantı haline gelivermek...
Çoraklaşmak, baskılanmak, sahte bir kendilik oluşturmak...
Oysa İnsanın kendi hayatına ve başkalarının hayatına
dair aldığı sorumluluklarla ilişkiler sürebiliyor. Sahiplenilecek bir hayat,
bir insan, bir gaye için önce arzuları görüp bilmek ve en başta kendi
sorumluluğunu almak kendi maslahatını bilmek gerekir. Reel ve samimi bir ilişkinin
kurulması tarafların beklentisiz olması ile değil tarafların isteklerini
ilişkiye ortak noktada getirmeleri ile mümkün kılınabilir.
İşte toplumsal başarı ve uzlaşı burada gizlidir.
Selam ve dua ile ...