Kendime unutturmaya çalışıyorum
ama orada bir gerçek var. Diz altımdaki yarayı uzun pantolon giyerek görmezden
gelebilirim. Saçlarımı boyarsam beyazlarım görünmez. Aynaya bakmazsam göz
çevremde ve alnımda oluşan kırışıklıklar bana vız gelir. Doktora gitmezsem
sağlık sorunum olduğunu duymam böylece sağlık sorunum da olmaz.
Bütün bunlar olsa bile belki de
maddi sıkıntım yoktur. Kırılıp eksilen dişin yerine yenisini yaptıracak,
kırışıklık dolu yüzümü gerdirecek, çeşitli gezilerle, tatillerle kendimi iyi
hissedecek, kafama tokadan başka bir şey takmayacak kadar dünya sorunlarına
kayıtsız kalabilecek biriyimdir. Ama değil, bunlardan hiçbirisi bana ait
özellikler değil!
Burada bana ait diyebileceğim tek
bir özellik varsa o da gerçeklerden kaçtığımdır. Beni en iyi saklayan ve avutan
kitapların kanadına, sözcüklerin büyüsüne kapılıp sığınmam tesadüf değildir.
Onlar, benim dış dünyaya ve acımasız gerçeklere karşı koruyucu kalkanımdır. Hem de kendimi bildim
bileli, hep.
Anladınız. Şu an yine beni korusun
diye gelip sığınıyorum kelimelere. Nefes nefeseyim. Çığlıklar atan içimdeki
"ben"e tıkadım kulağımı. Bıktım, onun hatırlattığı ve bu ara aklıma
sıkça getirdiği şu acımasız gerçekten: İnsan ölümlü, ölümlü, ölümlü!.. Neymiş
de sevdiklerime de sıra gelecekmiş.Tamam, ben zaten biliyorum bunu. Neden
gecenin bir yarısı aklıma bu gerçeği getirip uykularımı tarumar ediyorsun? Hem
bilmez misin bendeki ben... Kırk yıl bende yaşayan ve beni en iyi tanıması
gereken ben, bilmez misin bir çiçeği dalında, bir kuşu yuvasında, bir çocuğu
incitmeden sevdiğimi ve her şeyi sevmeye hazır yüreğimin bazı kayıplara
katlanamayacağını. Bir dal kırılsa içimin günlerce yanacağını en iyi senin bilmen
gerekir. Olur olmaz zamanlarda gelme artık, çığlıklarını içinde sakla. İlle de
geleceksen bir kerecik olsun umut fısılda. Biliyorum, umut karın doyurmaz
diyeceksin. Yazar da öyle demiş zaten "Umut, tuz gibidir; karın doyurmaz
ama ekmeğe de tat verir." Sen de azıcık tat versen şu anlamsız yaşama, ne
olur?
Kırgın da olabilirsin bana. Ne de
olsa başından beri seni hep küçümsedim. Fazla umudun insanı zehirlediğine
inandım. Bazılarının iyimser olmalarına canım sıkıldı. Tesellilerden nefret
ettim. Dünya sevimsiz bir yer, insanlar korkunç derecede acımasız varlıklardı.
Bu aptalca iyimserlik de neyin nesiydi? Sen de çok görme bana ki hayatı hayal
kırıklıklarıyla dolu olanlar, umutlara sahip çıkmakta zorlanırlar. Tecrübeyle
sabittir ki umutlara ne kadar sahip çıkarsan kırılmalarından doğan acın da o
kadar büyük olacaktır.
Sen yine de bunca yıllık aradan
sonra bir kez daha umut fısılda. Söz veriyorum çok inanmayacağım,
bağlanmayacağım getirdiğin umuda, karnım doymayacak belki ama az da olsa tat bulacak yaşamım. Yaşlanmak
denen şeyi ve insanın ölümlülüğünü kısa süreliğine de olsa unutacağım. Annemin
burcu burcu kokan güzel ekmekler yaptığını, babamın hayatımı kolaylaştıran dev
bir masal kahramanı olduğunu... Birbirinden güzel binlerce hatırayı, ömrüm
boyunca hatırlayacağım. Hadi umudu fısılda...