Bugüne kadar ne çektiysek sabit
kafalıların yüzünden çektik
Aslı olan cehalet fakat kimse
cahilliğini bilmiyor. Hatta yarım aklıyla taşa bile akıl verip, her lafa
karışıp bir şeyler söylemesi var ya bilen, irdeleyen, mukayese yapıp,
kıyaslayan insanları yoldan çıkarıp saçlarını başlarını yolmalarına neden
oluyorlar.
Bugün de bu insanlar var mı?
Elbette var.
Hem de çoğalarak birilerine biat
edip kendi kafalarını kullanmayarak başkalarına kullandıranlar maalesef
çoğalıyorlar.
Küçüklüğümü hatırlıyorum.
Arabalar yeni çıkmaya başlamıştı.
Ne de çok ‘’Gâvur icadı’’ diyenler vardı.
‘’Gâvurun yaptığına binilir mi’’ dendiğinde bu sözlere karşı
olanları da nasılda aforoz ediliyordu.
Sonra meclise son model arabalarla
geldiklerinde’’ Niçin deveyle değil de gavurun yaptığı son model arabalarla
geliyorlar’’ denmişti.
Son zamanlarda televizyon denen
bir alet çıkıp evlerde seyredileceği söylenince ‘’Böyle şey olur mu, bir başka yerdeki resimler evin içinde veya başka
yerlerde görülür mü’’ diye konuşmalar başlamıştı.
Tabi bunlar ülkemize gelmeden
itiraz edip ‘’Olmaz’’ diyenler,
ülkemize gelip kullanılmaya başladıktan sonra ise ‘’Bütün bu yapılanları Kuran’dan aldılar ‘’diye de üste çıkmaya
çalışıyorlardı.
1969 yılıydı Ankara Gazi Mustafa
Kemal Bulvarı’nda, Cadde iki taraflı insanlarla dolmuş bir alışveriş merkezinin
vitrinine bakıyorlardı. Paket yayın yapan televizyonu açmışlar insanlar büyük
kalabalıklar oluşturarak seyrediyorlardı.
Televizyonu ben de ilk olarak
görüyordum. Bayan bir sanatçı ‘’Dağlar
Kızı Reyhan’’ türküsünü söylüyordu.
Orada bulunanlardan bazıları yeni
gelen televizyona gözlerinin içi gülerek, hayretle, sevinçle bakarken, birçoğu da
homurdanarak ‘’Görüyorsunuz arkadaşalar bir
bayan milletin içinde ulu orta türkü söyler mi? Göreceksiniz komünistlikte
yakında gelecektir. Milleti doğrudan doğruya dini imanıyla oynuyorlar’’ diye
mırıldanıyorlardı.
Tüm bunları düşünürken Atatürk’ün
din işleriyle devlet işlerini birbirinden ayırmasındaki doğruluğu daha iyi anlayıp,
daha iyi kavramıştım.
Yaklaşık yedi yüz yıl hüküm süren
büyük cihan İmparatorluğu saçma sapan nedenlerden dolayı dünyadaki gelişmeleri
ülkemize yıllar, hatta asırlar sonra getirmiştir.
Eğer bazı sabit kafalar olmayıp ta
matbaa ülkemize iki yüz yıl erken gelseydi, icatların olması için ülkemizde
zamanında ortamlar hazırlanıp yenilikleri bizler yapsaydık, savaşta da, barış
ta da diğer ülkelere her zaman üstün olurduk. Koca bir imparatorluk yokluk,
kıtlık içerisinde sona ermezdi.
Hem dinimizi daha iyi yaşar, hem de
ülkemiz ve milletimiz daha ilerde olurdu.
Geçen gün bir cenaze taziyesinde profesör
olmuş, hala önemli bir üniversitede hoca olan bir akademisyen konuşma arasında ‘’Said’i Nursu’nun kitaplarını okumak
gerekir. O çok büyük bir alimdir ’’ diye uzun uzun Said’i Nursu’yu
anlatması gerçekten çok üzücüydü. Kendisi önemli bir üniversitemizde profesör
olan bu kişi yol olması, yol göstermesi gerekirken acaba Said’i Nursi bu
profesöre hangi yolu gösterecekti.
Allah’ım akıl fikir versin.
Aklımızı başımızdan almasın.
Kendimiz olmayı, kendimiz gibi
düşünmeyi, kendimiz gibi yaşamayı, kendi beynimizi kendimizin kullanmasını
nasip eylesin.
Rahmetli İsmail Dayım (PEHLİVAN) derdi ki ‘’Aklı benden daha iyi çalışıp insanlara yön verip aklını kullananlara,
KURBAN OLURUM. Aklı olmayıp başkalarının kafalarıyla hareket edip aklını
fikrini kullanmayanların da hepsi bana kurban olsun’’ derdi.
Dayı ne demek istiyorsun dediğimde
ise:
‘’Yiyenim aklı olanlar o kadar az ki, ben o azlara kurban oluyorum. Aklı
olmayanlarda o kadar çok ki o çoklarda bana kurban olsun. Keşke akıllılar çok
olsa da ben hepsine bin kere kurban olsam’’ derdi.
Şimdi burada verdiğim iki örnekten
birisi ilkokul mezunu bile olmayan İsmail Dayı’nın her türlü bilgiye açık
kafası ve beyniyle hareket ettiği halde, profesör olmuş birinin Said’i
Nursu’nun kafasıyla hareket etmesi, eğitimin kalitesinin ne denli önemli
olduğunu anlatmaktadır.
Her
konuda bize yol gösteren Ulu Önderimiz bu konuyla ilgili yıllar önce ne güzel
söylemiş:
‘’Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış
olanları kastetmiyoruz. Kastettigimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş
olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de
hakikati gören gerçek alimler çıkabilir’’ demiştir.
Bu sözden de anlaşılacağı üzere çağdaş ve bilimsel bir
eğitim almadıysan, bazı eğitimler insanları daha da karanlığa götüreceği
unutulmamalıdır.