Elimizde avucumuzda başlangıcını
bildiğimiz ama sonunu bilemediğimiz tek bir hayat var. Nerede ve ne zaman
başladığını bilsek de nerede ve ne zaman biteceğini hiç bilmediğimiz ama buna
rağmen sorumsuzca yaşadığımız; zamanı israf etmekten hiç çekinmediğimiz bir
hayat!.. Bu yüzden güzel ve temiz yaşayalım, diyorum. Hiç hata yapmayalım,
demiyorum. İnsan hayatı hataları kaldırır; hele de hatalardan öğrenip geleceğe
yön vermek faydalı da olur ancak insan hayatı yanlışları kaldırmaz.
Hepimiz hata yaparız,
bilinçsizdir hatalar, istemsizdir. Bu yüzden özürlüktür de. Yani telafisi bir
çift güzel söze, bir demet papatyaya ne bileyim inci gibi parlayan birkaç damla
göz yaşına, içten bir üzüntüye bakar. Yanlışlar öyle değildir oysa... Daha
kasıtlı, sonucu hataya göre daha acı verici olandır yanlış. Telafisi olanaksızdır.
İnsanların elinden o tek hayatını bile alabilir. Böyle insanı yok eden, hayatta
bıraksa bile ona kötürüm bir ömür
yaşatan yanlışın nasıl telafisi olur? Çocuklarımıza
bırakacağımız dünyaya bir bakın. Hiçbir rüzgâr, hiçbir bahçede bizim dünyada
yarattığımız kadar tahribat yaratmamıştır.
Suları berrak denizleri, gölleri, akarsuları geri alamıyorsak, bu
yanlışlarımızın sonucu değildir de nedir? Yakıp yıkmışsak ormanları,
soldurmuşsak barışı, dostlukları... Göz yaşı, kin, nefret bırakmışsak geride
kalana, hata mı diyeceğiz şimdi buna? Gerçekten kasıtsız mı yaptık bunları,
istemsizce mi oldu her şey?
Bence birileri elinde tek bir hayatın
olduğunu iyi biliyor. O tek hayatı lüks içinde bencilce yaşamak uğruna bir
başkasına kan kusturmuş olmak birilerinin umrunda değil; ayrıca bu, hata da değil
düpedüz yanlıştır. Bilerek yamuk
yapmaktır, kötülüğe sığınıp güç bulmaktır. Yazının başında belirttiğim gibi
bizim zamanı israf ederek yaşamamız bile birilerinin istemesiyledir. Bizim için
plansızlık, işsizlik; birilerinin planlarını daha iyi yürütmesi içindir. Göz
yaşı, umutsuzluk, hastalık, ölüm tereyağı gibi sürülüyor o tek hayatı bencilce
yaşayıp kötülükten güç bulanın ekmeğine. Onlar için ne kadar tükenirsek o kadar
iyi...
Bu, her zaman böyleydi. İlk insanlar dahi var oldukları zamandan
itibaren çürütmeye başladılar dünyanın köklerini. Tünelleri ceset ceset koktu.
Kan vardı, ölümden beter açlık vardı ve bütün bunlar hep vardı. Kötülükten
alınan güçle iyilikten alınan güç hiçbir zaman denk düşmedi birbirine. Bu yüzden ezilenler hep iyiler oldu.
Şimdi diyorum ki:
Senin gibi değil ama senin kadar
yaşamak istiyoruz elimizdeki tek hayatı. Senin yanlışlarının sonucuna maruz
kalmadan. Senin planlarına göre değil; kendi planlarımıza, isteklerimize,
arzularımıza göre... Var oluş şeklimizde hiçbir farkımız yok ama beslendiğimiz
kaynak farklı. Sen kötülükle, bencillikle, kanla beslenirsin; ben senden söz
etmenin dışında anmam bile bunların adını
Bırak da yaşayalım senin gibi
değil asla ama seninki kadar bir hakla yaşayalım o tek hayatımızı.