Zaman unuttururmuş, peh! İşte size
koca bir yalan. Unutkan olan zaman değil ki bizleriz. Unutkanlığı yerinde
kullandığımız sürece sorun yok da sanki biz onu biraz müsrifçe kullanıyoruz. Unutmayı,
çoğunuzun inandığı gibi ben de çoğu kez
bir nimet kabul ediyorum. Ölümü unutarak yaşadığında insan, acılarını
unutabildiğinde ya da kötülükleri... Evet, pekala nimetten sayabiliriz unutmayı. Ya sevmeyi
unutursa insan? Bu da nimetten sayılmaz
herhalde?
Çoğumuz unuttuk sevmeyi. Yani
karşılıksız ve katıksız sevmeyi... Yani kendimizden başkasını sevmeyi... Yani
ailemizin dışındakileri de sevmeyi...Yani tüm varlıkları sevmeyi... Bir sihir
olan sevmeyi. Dünyadaki tüm kötülükleri yenebilecek tek ve en güçlü duyguyu... Yüreğine
düştüğü zaman sana zaferler vadeden, her şeyi olduğundan güzel gösteren,
gözlerine ay ışığı düşmüş gibi ateşini dışa vuran sevmeyi... Unuttuk.
Bütün bunları da nereden mi
çıkarıyorum? Şu karanlık pandemi günleri boyunca duyduklarım, gördüklerim ve
nihayetinde hissettiklerim adeta sevgisizliğimizi bağırıyor. Çember daraldıkça
tanıdıklarımızdan hastalığa yakalandığına dair kötü haberler aldıkça evet,
üzülüyoruz belki ama bir tarafımız da iyi ki ben ya da ailemden biri değil
hasta olan diyor. Her gün açıklanan vaka ve ölüm haberlerini birer sayı olarak
görüyoruz. Ölenlerin ve hastalananların birer insan olduğunu unutuyoruz. Bir insan ölünce aslında umutlarının, hayallerinin,
planlarının ve yakınlarının da öldüğünü unutuyoruz. İnsanlar kartondan
kesilmiyor; her biri birer can taşıyor, his taşıyor, düşünce taşıyor ama biz
bunları da unutuyoruz. Sevgiyi unuttuktan sonra bunları unutmakta ne var?
Unutkan olan zaman olsaydı unutmak zaman alırdı; unutkan olan bizleriz o yüzden
en fazla iki gün sürüyor yasımız.
Ama insan nasıl hatırlasın değil mi
sevmeyi? Sevmek en başta sorumluluk almaktır. Hepimizin sorumluluk alması
gerekiyor bu karanlık günlerde. Balkona çıktım mesela düğün konvoyu geçiyor
kornaların böğürtüsü alt üst etti zihnimi. Kulağımda ölmekte olanların iniltisi
varken lanet okudum kornalara yalan yok. Bu cahillik, aymazlık tak ediyor
canıma. Sessiz sedasız da evlenebilir insan. Sessiz sedasız kalkıyor ya şimdi
koronadan ölenin cenazesi. Mezarı başında çoğu kez kimse yokken. Bir ağıtçısı
yokken... Zaten soğuk olan ölümün nefesi daha da soğurken. Buza kesmişken her hayali. Geride kalanın
kilitlenmişken böğründe bir şey yapamayan çaresiz elleri. Affetmiyorum bu şatafatlı düğünleri. Affedemiyorum.
Sonra gençler görüyorum mesela. Sekiz
on kişi bahçedeki kamelyaya oturmuş maskesiz muhabbet ediyorlar. Bir kakara
kikiri. Demek ki kıymetsiz diyorum anaları babaları belki daha büyükleri... Maskesini
çene altına, koluna vs. takanlar da var, sonra "Bana bir şey
olmaz."cılar var, en güzeli de ben de virüs ne arar."cılar...
Siz unuttunuz belki sevmeyi
hatırlatayım: Sevmek sorumluluk almak. Hatırlamak dünyada başkalarının da
olduğunu. Maskesiz sohbetlerinde bir değil bin kez düşünmek... Sağlığına
güvenebilirsin, kronik hastalıklarının olmayışına da. Peki ya diğeri? O da sağlıklı mı senin kadar?
Siz unuttunuz ya sevmeyi,
hatırlatayım: Sevmek, sorumluluk almak. Küçükten büyüğe canlıdan cansıza her
varlığa karşı. Ülkeyi yöneten, kendine oy veren ya da vermeyen her vatandaşına
karşı sorumlu hissetmeli kendini. Apartmanda bir komşu diğer komşularına karşı,
gençler aile büyüklerine karşı... hep bir sorumluluk içinde olmazsak bugünler
biraz zor geçer. Zaten zor olan günlerimizi daha da zorlaştırmayalım. Zaman
değil biz insanlar unutkanız. Unutkan olmayalım hele de sevgiyi unutmayalım.