Hayat, ödeyemediğin borçlar
yüküdür bazen. Kötülere kin bilenirken iyilere borç yüklenirsin. Karşılıksız da
olsa iyilik, yani karşılıksız diye öğretilmiş olsa da, içinin çoğu kez bir
hesaplaşma isteği vardır, minnet duymak gibi mesela. Peki, borcunu ödeyemeyince
ne hissedersin?
Hepimizin kişilik yapıları farklı
olsa da ben kafamdaki standart iyiye göre cevap vereyim bu soruya: Borcunu
ödeyememek şişirir insanı. Utanç verir bir kere. İleri götürüp tüm
hassasiyetimle yanıt veriyim mi? Gerçekleşmeyen doğa kanunu gibi bir şey olarak
görürüm ben bunu. Tüm şartları uygunken açmayan gülün şımarıklığı gibi, vakti
dolunayken hilal halinde kalmaya direnen ay gibi; müzik kulağı, piyanosu,
eğitimi varken tuşa gitmeyen parmakları gibi bazı insanların... Borç bu denli
rahatsız edici benim gözümde. E, ödeyip rahatlamalı öyleyse değil mi? Bunun da
yazısı yazılır mı ki hiç? Bazı hesaplar hep açık kalır sen ödeme niyetinde
olsan bile. Bazen de ne doğanın ne insanın adaleti yeter ödeşmeye...
Senin benliğini, varlığını
sömürenler, sende travma sebepleri yaratanlar bu dünyadan göçse de arkalarında
bıraktıkları veresiye defterlerini kapatacak kimse olmadığından alacağıyla
birtakım borçlarını kapatıp beş çocuğuna, yaklaşan kış için mont almayı uman
ama alamayan bir baba gibi çaresiz kalırsın. Bu, vakitsiz çekip gidenle
karşılaşmayı, çarpışmayı, hesaplaşmayı beklemiştin oysa... Demek ki borç alıp
vermek gibi bazı hesapların da bekletilmemesi gerek.
Peki, ya birisi çıkıp da onun
hayatı için travma sebebi olduğunu söylese. Atıyorum, bu hayatta hatırladığım
ilk şey seninle ilgili ve onu unutamıyorum dese. Ya da ne bileyim, senin için
üzerinden iyilik ve sevgi akan zamanı, o tırnak tırnak kazısa içine, yıllar
sonra ağulu ağulu dökse dudaklarından. Kötü hissettiniz kendinizi değil mi? Ben
olsam hissederim. Ne birinin travması olmak isterim bu hayatta, ne de iyilikle
geçirdiğimi sandığım zamanın birinin duygu dokusunu bozmasını isterim. İşte içinden çıkamayacağımız hesaplar olsa olsa buna
benzer durumlardır.
Bir İnsandan para, eşya ya da mal
olsa aldığın ödersin? Hadi aldığın emeği, özveriyi, zamanı, iyiliği, çocukluğu,
sevgiyi, ömrü öde!Ödemeyecektin niye aldın? Bilmez misin ömür fazla borçlanmak için
kısa, hem de kıpkısa. Ömrünün sonlarına gelmiş ve öleceğini bile bile banka
kredisi almış bir adam gibi hesabı kapatmadan çekip gittin. Adeta "Dünyaya son kazığım." der gibi
gittin. Ama karşındaki ne bitmez tükenmez bir banka, ne de arkandan ilenmeyi
ölümünle ödeşip kesecek kadar sabır dolu
bir insan. Hatta ölümün daha da alevlendirecek onu. Düşünsene yıllarca verdiği
sabrın, zamanın, iyi niyetin çeyreğini bile kara toprağından alamayacak.
Zorlama bir ana düşünce vereyim
mi? Para dışında borç alma insanlardan,ırzını, namusunu, sesini, güzelliğini,
azmini... ne bileyim yerine konamayacak hiçbir şeyi alma kimseden çünkü aldığın
yerde büyük öfkeler, boşluklar, nefretler yaratırsın ama gittiğin yere sadece
"Kendi ateşini götürürsün." Dememiş mi Koca Pir:
"Cehennemde
ateş olmaz nar yoktur
Herkes ateşini kendi götürür."