Hz.Bilâl yani Bilâl-i Habeşî veya Bilal bin Rebah...
İslam'ın ilk müezzini. Peygamberimize ilk inanan
7. Kişi... Habeşistan'lı köle bir ailenin çocuğu olarak Mekke'de dünyaya geldi.
Annesi ve babası siyahiydi ve
köleydi. O da büyüdüğünde çaresiz köle olacaktı. Çünkü cahiliye devrinde
kurallar böyle işliyordu.
Evet öyle de olmuştu. Bilâl-i
Habeşi, Mekke'nin hemde en acımasız, en zalimlerinden birisi olan Ümeyye b.
Halef'in kölesiydi artık.
Gayet sıcak kanlı, sevecen ve çok
mert bir kişiliğe sahip olan Bilal, bu durumu kabullenemiyordu.
Sonra islamiyetin yayılmaya
başladığı sırada, bir gün gece yarısı Hz.Ebubekir, Bilal'e Hz.Peygamberi ve
islamiyeti anlatıp davet etmişti...
--Allah'ın nazarında insanlar eşittir...
--Zenci olmak suç değildir.
--Zenci veya beyaz doğmak, kimsenin tercihinde de değildir..
Bu Bilal'in çok hoşuna gitmiş ve
mantıklı gelmişti. "Öyle ya" dedi, kendi kendine. Zenci bir aileden
doğmak benim tercihim değil. Bu kabahat de olmamalı zaten. Köle olmam için bana
hiç sorulmadı bile.
Bunları duyana kadar zencilerin
köle olmasını kanun, kural zannediyordu Bilal.
İnsanlar arasındaki eşitliği,
söyleyenin bir paygember olduğunu ve islâmiyet isminde bir dinin hoşgörü ve
eşitliği emrettiğini duyunca, Bilâl-i Habeşi, Peygamber Efendimiz(sav)'e ilk
inananların arasına girip, islamiyeti seçmişti. Ve Müslüman oldu.
Bunu duyan Ümeyye b. Halef,
Hz.Bilâl'e daha çok eziyet ve işkence yapmaya başladı. Öğle vakitlerinde onu
kızgın güneş altında sırt üstü yatırır, büyük bir kaya parçasını göğsü üzerine
koydurur, sonra da İslâmiyet’ten vazgeçerek Lât ve Uzzâ’ya tapmaya zorlardı.
Fakat o her defasında, “Rabbim Allah’tır; O birdir” diyerek bu dayanılmaz
işkenceye imanıyla göğüs gererdi. Hz. Peygamber onun bu şekilde işkence
görmesine son derecede üzülürdü.
Hz.Ebubekir onu bu durumdan
kurtarmak için efendisi Ümeyye b. Halef'e yüklü miktarda altın vermişti. Bu
durum karşısında Ümeyye b. Halef ve onun zihniyetindeki burjuva sınıfının
söyledikleri, taa bugünlere kadar uzanan sınıfçılığın, siyahi-beyaz,
efendi-köle ayrımcılığının nedenini açıklıyordu adeta...
"ZENCİ KÖLELER BU KADAR PARA ETMEMELİ.
EFENDİLERİYLE AYNI HAKLARA SAHİP OLMAMALI. AKSİ TAKDİRDE ÇALIŞTIRACAK KİMSEYİ
BULAMAYACAĞIZ. KENDİ İŞİMİZİ KENDİMİZ YAPMAK ZORUNDA KALACAĞIZ"
demişlerdi...
Peygamber Efendimiz Hz.Bilâl'e
Mekke'nin fethinden sonra ilk ezan okuma şerefini vermişti. Buna benzer
yetkiler ve yakın tavrıyla, Allah katında herkesin eşit olduğunu, kimsenin bir
diğerine üstün olmayıp köleliğin men edildiğini göstermişti Hz.Peygamber.
Yani zengin olan burjuva sınıfı,
kibirinden taviz vermeyerek, işlerini yaptırtmak için, sırf ten rengi siyah
diye zenci insanları köle olarak seçmişlerdi.
Cahiliye dönemindeki bu sistem,
ayrımcılık fitilini ateşlemişti...
Aradan 1500 yıl geçti. Dört halife döneminden
sonra cehalet tekrar yavaş yavaş dirildi. Yüzyıllar boyu medeni geçinen Avrupa
burjuva sınıfı, sömürgesine aldığı Afrika ülkelerini fakirliğe düşürüp köleliğe
mahkum etti. Siyahi insanlarda ten renklerinden dolayı köle imajı oluşturuldu.
Yıllarca televizyon dizilerinde
siyahi insanların nasıl fakirleştirilip, köleliğe mahkum edildiklerini büyük
bir üzüntüyle izledik.
Amerika'da patlak veren, George
Floyd isimli, siyahi bir ABD vatandaşının, polisin dizinin altında "nefes
alamıyorum lütfen" diye yalvararak hayatını kaybetmesi, esasında bardağı
taşıran son bir damla olmuştur...
Her ne kadar bu sınıfçılık kanunen yasaklanmış
gibi görünse de, zaman zaman bu ayrımcılık ciddi şekilde
hissedilebiliyordu.
Hatta ABD'de başlayan bu yangın, Avrupa'ya
sıçrayarak alevlerinin kolay kolay dindirilemeyeceğinin de sinyallerini
veriyor.
Yani zengin olan burjuva sınıfı,
kibirinden taviz vermeyerek, işlerini yaptırtmak için, insanlara köle muamelesi
yaptılar ve de yapmaya devam ediyorlar. Bunun içinde menfaatlerine uyan her
durumu mübah olarak görüyorlar...
Aradan 15 asır geçse de,
Ebu Cehil öldü deseler de, cehalet kıtalar dolaşmaya devam ediyor.