Öğretmen okullarında son
sınıfta olmak her öğrenci için bir telaş, geriye dönüşü olmayan öğrencilik
yaşantısının sonu demekti. Hem öğrenciler hem de öğretmenler son
beraberliklerin olduğunubildiklerinden, tüm davranışlarda buna göre
şekilleniyordu.
Özellikle hatıra
defterleri elden ele dolaşarak ilerde özlemle okunacak hatıralar, büyük bir
titizlikle yazılıyordu.
Bizim neslin öğrencileri
bazı eğitim programlarını ilk uygulanan programların, ilk denene tahtası
oldukları için bazı şanssızlıklarında beraberinde yaşadılar.
Modern matematikle yabancı
dil derslerinin zorunlu olması bin dokuz yüz yetmişli yıllarda gelmiştir. Ders
verecek öğretmenlerde ülke genelinde bulunulmadığı için seminerlerle
yetiştirilen öğretmenler derslere girmişlerdir. İşin aslına bakarsanız ne
dersleri anlatan öğretmenler iyice anlata biliyor, nede öğrenciler bu yeni
dayatılan modern matematiği ve yabancı dili anlayabiliyorlardı. İstekle değilde
zorlamayla verilmeye çalışılan derslerde, derslerin başka hikâyelerin
anlatımıyla işlenmesi de hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin işine geliyor, hoşlarına
gidiyordu.
Modern matematik
derslerinde öğretmen tahtaya a+b=c yazarken bir arkadaşımız öğretmene ‘’Ben
bakkaldan ekmek alırken ekmek hangisi, para hangisi diye sorulduğunda öğretmen ‘’Otur yerine muziplik yapmayın’’ derken,
sınıfta gülüşmelere neden oluyordu.
Yabancı dil öğretmenimiz
yemekhanede görevli olduğu için her gün başka bir arkadaşımız yemekhane ile
ilgili bir olumsuzluk hikâyesi anlatarak derslerin kaynamasına neden
olunuyordu.
Hatta sınıftaki belli
arkadaşlarımız ilerdeki matematik ve Almancaderslerine kadar görevlendirilmiş
sınıf arkadaşlarına yeni hikâyeleruydurulması için görevlendirmeler yapıyorlardı.
Hasanoğlan Atatürk İlk Öğretmen
Okulu bizim sadece okulumuz değil anne, baba şefkati ve sevgisinin verildiği
sıcak bir yuvamızdı. Burada sağ sol hareketlerinin en katı şekilde yaşandığı günlerde
her görüşteki arkadaşlarımızla inanılmaz bir sevgiyle büyüdüğümüz, sıcak bir
yuvamızdı. Buradaki tüm öğretmenlerimiz farklı görüşteki öğrencileri bile aynı
ailenin değişik, farklı yapılı çocukları olarak görürdü. Tüm öğretmenlerimizle
olan günlük yaşantımız, çok büyük sevgi ve saygı ortamında yaşanırdı.
Okulumuz bitipte ayrılık
şarkıları başladığında sanki o güne kadar itişmeler, kalkışmalar yaşanmamış
gibi herkes bir birine sarılıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Yedi yıldır
beraber ağlayıp, güldüğümüzyolarında beraber volta attığımız, ekmeğini, aşını
beraber yediğimiz, bizi ışık olsundiye okutup Anadolu’nun uçsuz bucaksız
yerlerine öğretmen olarak gönderen okulumuzdan ayrılma zamanı gelmişti.
Herkesin aklına bugüne kadar kırdığı anlayış göstermediği anlar geliyordu. Özellikle çok sevdiği bir an bile ayrı kalmayacağı
arkadaşlarından ve çok sevdiği öğretmenlerini belki birdaha hiç göremeyeceklerini
düşünmeleri içlerini burkup, kemiriyordu.
İlkokuldan sonra yedi yıl
yatılı okumak,annesinin, babasının yanında okuyanların anlayıp hayal edemeyeceği
bir durumdur. Bunu bizler bir kere yaşarken okul müdürümüz kürsüde her yıl
yaşadıklarını anlatarak‘’Biz evlatlarımızdan
her yıl böyle hüzünlü ayrılıyoruz. Allah yolunuzu açık eylesin. Sizleri büyük
bir görev bekliyor. Anadolu’muz bilgiye eğitime susamış sizleri bekliyor.
Gideceğiniz yerde sizleri kahraman Türk köylüsü karşılayacak. ‘’Köylü milletin
efendisidir.)Oralarda büyüklenmeden kibirlenmeden o insanlarımızın her şeyi ile
ilgileneceksiniz. Köylü körse sizde bir gözünüzü kapatarak gezeceksiniz.
Topalsa sizde ağır aksak yürüyeceksiniz. Devletimiz bu fakir halktan topladığı
kıt kanat imkânlarını sizlere harcadı. Sizlerin görevi burada aldığınız
bilgileri Anadolu’nun en ücra köşelerinde bir nakış gibi işleyerek ülkemizi Atatürk’ün
dediği gibi Muasır medeniyetler seviyesine sizlerin eğitimde yakacağı eğitim meşalesiyle
gerçekleşecektir. Allah yolunuzu bahtınızı açık eylesin. Burası sizin ikinci
baba ve ana ocağıdır. Her yıl bir günde buraya sizleri bekliyoruz.Sizleri çok
özleyeceğiz. Hepinizi ayrı ayrı öpüyorum…’’ dedi.
İşte bu tembihleri aldığı için bu okullarımızdan mezun olan tüm öğretmenlerimiz
ne soğuktan, ne sıcaktan, ne yokluktan ne kıtlıktan, hiçbir çaresizlik onu
yıldıramaz, karanlıkları yararak ışığa gider.05.02.2020