Çok farklı kişilerden son
zamanlarda aldığım eleştiri : "Gülen yazılar yazmalısın." şeklinde.
Evet, gülen yazılar yazmalısın, diyorlar bana. Bu eleştirileri aldığım ilk
zamanlar çok utanmıştım. Demek ki umuda
yer vermeden bitiyordu benim yazılarım. Çok karamsardım demek ki. Ya da yazma
konusunda olmayan bir yeteneği zorlayıp duruyordum. Neyse ne! Gülen yazılar
yazmak üzerine uzun zamandır düşünüyorum. Gülen ayva ağlayan nar, ayva bile
güldü de benim yazılar neden gülmüyor, diye sorup duruyorum kendime.
Okuyanların sesine tıkayamam ki kulaklarımı. O yüzden kafama taktım,
istedikleri gibi yazmanın bir yolunu bulacağım.
Mizahı yaşam felsefesi haline getirmiş büyük ustaları
çok okurdum eskiden. Yazılarımı güldürmek için yine onların kitaplarını gözden
geçirmeye karar verdim. Kitaplığın başına dikilip ne kadar derdini mizahla
anlatan kitap varsa yanlarındaki arkadaşlarından ödünç aldım. Biraz canları
sıkılmadı değil diğer kitapların ama benim daha çok ihtiyacım vardı, hem
yazılarımı güldürecektim hem okuyanları. Eskiden karikatür dergilerini de
okumaya bayılırdım. Sonra birtakım
sebeplerden (bilip de yazamadığım) sığlaştı dergiler, keyif vermez oldu. Yine
de şansımı denemek istiyordum. Kitapçılarda ne kadar karikatür dergisi varsa
onları da topladım geldim. Eve kapandım bir süre okudum, notlar aldım, kimine
çok kimine az güldüm de ama anladım ki mizahta ağlayan yan hep içlerde bir
yerde gizli, gülen ön yüz sadece. Evlerin güney ve batı cephesine sahip olması gibi güneş alan yerler ışıklı, sıcacık, şen
şakrak fakat arkaya bir türlü ulaşmıyor o aydınlık. Elleri öpülesi mizah
ustaları ne güzel de veriyorlar mesajlarını, eleştirilerini bir yandan güldürüp
bir yandan düşündürerek. Çok uğraştım yapamadım öyle. Yürüyüşümü biraz
değiştireyim derken tamamen bozmaktan da korktum. Zaten beni gülen yazılar
konusunda eksik bulanların benden istediği de mizah filan değildi. Öyküler
umutla bitsin, kahramanlar biraz olsun mutlu olsun istiyorlardı hepsi bu.
İçimde olmayan mizah yazarlığına zorlamadım kendimi.
İyi ettim de aylar geçti ben hala
tek bir gülen yazı yazamadım, yazıyı bırak tek bir satırın yüzünü bile
güldüremedim. Bir gün mutlaka yazacağım demeyi çok isterim.
Bir gün tüm çocuklar
güldüğünde,okulda olması gerekirken çalışmak zorunda olmadığında Hasan, İbrahim...
Çocuk yaşta evlendirilmediğinde Elif, Ayşe... Bir gün tüm kadınlar güldüğünde,
sokakta korkusuzca yürüyebildiğinde Zehra, Hanife... Bir gün geçim derdine
düşmediğinde babalar, ailesinin isteklerine yetişebilmenin huzurunu ve güvenini
yaşadığında Mustafa, Ahmet... Bir gün bir orman yanmadığında, kesilmediğinde
tek bir ağaç artık ağlamadığında yeşil başlı toprak ana... Derdini anlatamayan
tek bir masum hayvan işkence görmediğinde, özgürce havalandığında bir serçe...
Tek derdi peşinde koştuğu ceviz olan bir sincap
neşesinde istediğiniz gibi gülen yazılar yazacağım o zaman. Ama şimdi neden
yazamıyorum anladınız mı, şiirde dizelerim öyküde kahramanlarım neden acı içinde?
Umudu kesik bir yazar, gülen yazılar yazamaz hele de dünya bu kadar
çirkinleşmişken