Geçen hafta 19 Eylül Gaziler Günüydü ve her benzeri anlamlı günler gibi
kutlandı, törenler yapıldı, plâketler verildi. Daha doğrusu vatan için canını
hiçe saymış bu yiğitler, o güne münhasır hatırlandı, hâl hatır yapılarak o güne
özel merasimler gerçekleşti.
Şaâşaâlı kutlamalardan sonra, sorunlar, dertler dinlenip
tekrar rafa kaldırıldı. Tıpkı bir güne sığdırılan diğer anlamlı günler gibi...
Bu gazilerimiz içerisinde de her daim içimizi acıtan ve
çözülmeyi bekleyen, fakat bir türlü çare olunamamış ve hiçe sayılan öyle
problemleri var ki; artık gına gelmiş durumda.
Malesef, malul sayılmayan gazilerimiz!!.
Vatanî görevi için seve seve askerî kışlaya yani
"PEYGAMBER OCAĞINA" gitmiş, bir çok kez operasyonlara çıkmış,
çatışmalara katılmış Mehmetçiklerimiz, hepimizin evlâdı.
Kim bilir kaç kez mermi başının üstünden, vücudunun yanından
sıyırarak geçti?!
Kaç kez ölümle burun buruna geldi, canından vazgeçti!?
Kim bilir kaç kez patlayan bombaların arasından sakınarak
düştü elini, ayağını kırdı!?
Tanıdığımız insanlar arasında askerlik görevi bittikten sonra
defalarca ameliyat geçirse bile hâlâ vücudunda şarapnel parçalarıyla ve
kurşunla yaşamak zorunda kalan nice yiğitler var.
Çatışmalar sırasında daha bir gün önce aynı ranzayı
paylaştığı arkadaşını dizlerinin üstünde kaybetmiş ve günlerce bu psikolojiyi
üzerlerinden atamamış olanlar var.
Bu insanlar mecburî hizmetle, vatanî görevini yerine getirmek
için, sapasağlam gidip, bedenen veya psikolojikmen rahatsızlanarak dönüyorsa,
bunun derecesi yada sınıflandırılması gerekli midir?
Mühim olan, ne amaçla ve ne uğruna yapıldığıdır.
Şimdi burada öyle bir mantık yürütülüyor ki;
--Sağ el işaret parmağı koparsa gazi, sol el işaret parmağı koparsa GAZİ
DEĞİL.
--Sağ eldeki parmak 4 santim koparsa gazi, 1 santim olursa GAZİ DEĞİL.
--Vücuda mermi isabet eder de vücutta hasar bırakırsa şayet, bu da hasarın
derecesine bağlı. %40 seviyesindeyse gazi.
İnsanın inanası gelmiyor. Doktorun vereceği raporun
derecesine bağlı her şey. Vücutlarında mermi ve şarapnel parçalarıyla yaşayan
bu vatan evlatlarına, maalesef Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yönetmeliği
dayatılarak, %40'ın altı yaralanmayı, gazilik için yeterli saymadığından
gazi olamıyorlar.
Terörle mücadele sırasında girdikleri çatışmalarda çok sayıda
mermi, şarapnel parçalarıyla yaralanan gazilerimiz, yaşadıkları onca sağlık
sorunlarına rağmen 1953 tarihli nizamnamenin bir türlü değiştirilmemesi
yüzünden hak ettikleri gazilik unvanını alamıyor.
Tam 19 bin vatan evlâdı, hâlâ malul gazi sayılmadığından gaziler gününü
bile kutlayamıyor.
Türkiye’de 12 bin asker, 5 bin polis, 2 bin köy
korucusu ve sivil kamu personeli olmak üzere toplam 19 bin malul sayılmayan
gazimiz hâlâ mağdur. Bu mağduriyet için 2016 yılında 684 Sayılı KHK çıkarıldı.
‘"Gaziler arasında ayrımı kaldırdık ve 19 bin mağdur vatan evladımızı gazi
saydık"’ denildi. Ama malesef hiç kimse gazi sayılmadı. Bu kanun sadece 63
kişiyi kapsadı. SGK ise yeni bir genelge ile yeniden önlerini tıkadı.
Bu askerlerimiz, bu kahramanlarımız bu durumdan öylesine
muzdarip ve öylesine üzüntülüler ki, belki aldıkları yara bu kadar acı
vermemiştir onlara.
Mecliste onlardan haberdar olmayan bir milletvekili dahi
kalmamıştır belkide. Ama iş, çözüm noktasına gelince, yine olumlu bir sonuç
çıkmıyor.
Bu neferler, bu ülkenin askerleri, bizim
evlâtlarımız.
Kim için, ne için vuruldular?
Suçları bu vatanı savunmak ve ay yıldızlı bayrağın dalgalanması için,
cephelerde, teröristlerle girdikleri silahlı çatışmalarda yaralanmak
mıydı?
Oysa çok şey istemiyorlar. Çocuklarına bırakacakları
bir GAZİLİK MADALYASI ve ÖLDÜKLERİNDE AY YILDIZLI ALBAYRAĞIMIZA SARILI
DEFNEDİLMEK.
Bu da onların fazlasıyla hakkı.
Bu onuru onlara çok görmemek gerekiyor.
Artık bu kanayan yaranın bir an önce kapanması gerekir.