Hayat, bünyesinde zorlu yokuşlar,
sarp geçitler, keskin virajlar bulunduran, azimle gidilmesi yoldur tabir
yerindeyse. Üstüne üstlük bir de bedensel engeliniz varsa, bu yoldaki zorluk,
iki, hatta, üç misline çıkar.
Bu yol, olağanca savaşmak ve yılmadan azimle, sabırla yürümek ister.
Bir kuruma, okula veya bankaya gittiğinizde, şayet engelliyseniz,
her şartları düşünmek zorundasınız. Kimselerin aklına gelmeyen, düşünemediği,
basit gördüğü durum, sizin için aşılması gereken koskoca bir dağ oluverir o
anda. İki basamak denilip geçilen merdiven, bir apartmanın girişindeki dimdik
engelli rampası, çok uzakta olan ve kaygan zeminden oluşan lavabo, tam bir
handikaptır engelli insana.
Hayatını idame ettirmek için çalışması, para kazanması gerekir. Üstelik
bir de bakması gereken eşi, çocuğu varsa, iş, onun için zorunluluktur artık.
Hayatın yükü, omuzlarında biraz daha ağırlaşır.
Bu sefer çalıştığı kurumda türlü türlü zorluklarla karşılaşması
kaçınılmazdır. Beraberinde çalıştığı mesai arkadaşları yapacağı işi düşünürken,
engelli insan, işinin yanı sıra bir de karşılaşabileceği engeller için
kaygılanmaya başlar.
Şimdi birkaç engelli kardeşlerimizin yaşadıklarından bahsedeyim size.
Ortopedik engelli bir abimiz, geçimini sağlamak, küçük
kızına ekmek, süt parası kazanabilmek umuduyla, akülü engelli aracına
binip, küçük tezgâhını da alarak düşer yollara. Aracıyla gelir kaldırımın
kenarına. Üç adet engelli araç rampası vardır, ama nafile. Hepsinin önünde araç
park etmiş. Bekle ki gelen olsun. Aracını çekip kaldırıma çıkabilsin. Polise
haber verir bekler. Bu sefer de polis gelene kadar yağmur altında sırılsıklam
olur. Polis gelip hatalı park yapan araca ceza yazar gider.
Ya sonra....!?
İşte sonrası da ayrı bir çile.
Park yapan kişi gelip özür dilemek bir yana, bir de küstahça hakaretler
yağdırır engelli abimize. Hatta dövmeye bile kalkışır hadsizce.
Islandığına mı üzülsün, duyduğu hakaretlere mi içerlesin?!..
Neyse ki onca çileden sonra tezgâhını açıp 3-5 lira kazandığı
paranın sevinciyle evine gider akşam. Bir de bakar ki bu sefer yine kaldırım
önünde yine bir araç. 1saat yağmur altında yine ıslanarak bekler. Araç sahibi
gelmek bilmeyince ıslanmayım diye komşusunun evinde beklemeye karar verir.
Diğer binanın önüne gittiğinde de bu sefer de apartman merdiveninin kenarına
sırf göstermelik olsun diye yapılmış engelli rampası ilişir gözüne. Everest
Tepesine tırmanır misali dimdik. Üstelik Mimermerden yapılmıştır. Islanınca
hadi çık bakalım çıkabilirsen!!!
Tekrar geri kendi evine dönüp ıslanmaya razı olur. Araç sahibi
epey bi beklettikten sonra lütfedip gelip aracını çekince, şükürler olsun ki
engelli abimiz apartmanına girer. Fakat onu, bu sefer de ilginç bir sürpriz
beklemektedir.
Apartman yöneticisi, apartman içerisinde muhafaza ettiği araç için park
ücreti talep eder. Derdini kim anlaya, kim çare ola!!!!
Bu engelli abimiz ve onun gibi engelli insanların hemen hergün
yaşadığı zorluklardan yanlızca bir kaçı. Bu sıkıntılar sadece birkaç günle
sınırlı kalabilse keşke...
* * *
Küçük yaşta yakalandığı çocuk felci yüzünden ayaklarını hiç
kullanamayan engelli bir öğrenci kardeşimizden bahsedeyim.
Fedakâr annesi, okusun kendini kurtarsın diye sırtında götürüp
getirir okuluna. Okuluna gider gitmez hemen engeller karşısında çıkıverir.
Sınıf 5. Kattadır. Asansör desen, ya yoktur, yada bozuk. Müdüre sınıfı aşağı
katlara aldırtmak için rica eder. Müdür bey zahmete girmeyip kabul etmez.
Yalvara yakara sadece 1kat ancak indirtebilir sınıfı. Zavallı annesi, evlâdını
yine sırtına alır, merdivenlerden bir yukarı, bir aşağı...
Tuvaletler zaten içler acısı. Engelliler için ya hiç
düşünülmemiştir. Varsa bile, ya malzeme deposu hâline dönüştürülmüş, ya da
bozuk diye kilitlenmiştir. Buz pisti gibi de kaygan zemin olunca, engelli
bir kişiye hiçbir uygunluğu yoktur. Eğitim, engelli öğrenci için adeta çileye
dönüşür.
* * *
Hayatta var olma savaşı veren spor yapmak isteyen genç engelli bir
kardeşimiz daha
Trafik kazasında bir ayağını
kaybetmiş, ama yine de yaşam sevinciyle dolu. Spor yaparak daha sağlıklı kalmak
ve de azmiyle bir şeyler başarmaktır tek gayesi.
Spor yapmak için aracıyla spor merkezine gelir. Otopark ya hiç
düşünülmemiş yada ancak iki araçlık park yeri mevcuttur. Fakat buna rağmen
de otoparka engelli harici park eden araçla karşılaşır. Oraya park
yapmamaları için ne kadar uyarsa, rica da etse nafile. Etrafta yer olmasına
rağmen devamlı oraya park eden araçlar yüzünden spor merkezine bile gitmemeyi
düşünür artık. Polise ihbarda bulunduğu ve ikaz ettiği içinde üslup bilmez,
saygısız kişiler tarafından hem hakarete uğrar ve bir de tartaklanır
pervasızca.
* * *
Geçirdiği talihsiz bir kaza sonucu bir gözünü ve bir ayağını kaybetmiş
bir amcamız. Bacağına taktığı ortez ve koltuk değnekleriyle ancak
yürüyebilmektedir. Fakat bir işe girip hayatını kazanması gerekir. İşe müracaat
etmek için çıkar yollara. Cebinde taksiye verebilecek parası da yoktur. Ancak
minibüse binebilir. Gelen minibüse el kaldırır. Şoför bir de bakar ki engelli.
Haliyle yavaş yürüyebiliyor. Minibüsçü "onu mu bekleyecez zaman geçiyor
"der basar gider. Engelli bu amcamız yüreğinün sızısıyla karışmış can
sıkıntısıyla minibüsün ardından bakakalır. Neyse ki yarım saat sonra başka bir
minibüs gelir ve el kaldırır. Bu sefer minibüs tam önünde durur. Açılan kapının
yerden yüksekliği nerden bakarsanız hakgetire. Tam dizkapağının mesafesinde.
Merdivenler desen 10-15 santim. Çık çıkabilirsen...
Kan-ter içinde, soluk soluğa, etraftaki vatandaşın yardımıyla,
düşe kalka üstü başı toz içinde biner minibüse. İş alım olan yere gelirler.
Etrafa bir de bakar ki, kimisi sınava koşa koşa gelmiş, kimisi görünürde bir
maruzatı yok. Düşünür kendi kendine; "içlerinde en sıkıntılı benim galiba.
Bu kişiler nasıl engelli, bana bile ancak %55 rapor veren hastane, onlara nasıl
rapor vermiş" diyerek hayıflanır. İçeri girerler. İşe alacak merci,
"biz, engeli az olan kişiyi tercih ediyoruz" diye bildirir durumu.
Oysa ki onların raporu %60 iken kendisi %55'tir oysa. Hayatın acı gerçeği bu
engelli kardeşimize bir tokat gibi yine yüzüne vurup kalakalır oracıkta.
ŞİMDİ SORUYORUM;
Engelli insan mı var, engellenen insan mı!?
Bedensel engeline rağmen, hayat mücadelesinden kopmayan yaşama
sevinci olan insanlar bir de böyle anlayış ve hoşgörü yoksunu toplum ve
idarecilerle karşılaştığı zaman, hayatı büsbütün zorlaşıyor azmi kırılıyor. Bu
yaşam kavgası çekilmez bir hâle geliyor.
Oysa ki onlara insanca uzanan bir el, yüreklerine su serpiverir.
Sıkıntıya düştüklerinde, yanında birilerinin olduğunu hissettirmek, güç verir
içten içe.
3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ dolayısıyla, gününüz kutlu olsun
mesajları iletiliyor. Bu durum ne kadar kutlanmaya değerse artık!!!
Tabi ki hatırlanmak, bir günü özel olarak ayrılıp değer verilmek güzel
bir duygu. Lâkin toplum sadece 3Aralık günü hassas davranıp, diğer günleri yine
bildiğimiz ezâya dönüştüreceklerse eğer, bunun da bir kıymeti olmuyor zaten.
Engelli olmak ne bir kabahat, ne bir suç, ne de utanılacak bir
durumdur. Allah'ın insanlara bahşettiği, bu dünyadaki bir sınavı, kişinin
kaderidir. Kim ister ki vücudunun bir parçasından yoksun olmayı!? Allahû Teâlâ
elbetteki sabır ve şükür gösterene mükafatını vereceğinin müjdesini yüce
kitabımız Kur-an'ı Kerim'de bildirmiştir. Peygamber Efendimiz (sav), kendi
döneminde görme engelli Ümmü Mektum isimli sahabeyî kiramı, vali olarak atayıp
görev vermiş ve yüce dinimizin engelli insanlara olan hassasiyetini ayan beyan
göstermiştir.
Türlü türlü engellerin olduğu yaşam koşullarında, engellerine
rağmen yine de gülebilmeyi, sevebilmeyi başaran engelli insanlar, bunu
başarabiliyorsa eğer, işte bu savaşı kazanmış demektir.
Ne mutlu ki bu kasvetli yolda, engelli insanlara acıyarak değil,
insanlık vazifesiyle yardım elini uzatan, toplum vatandaş, idareci ve sendika
yöneticilerine. Bu şekilde yaklaşan tüm herkese bir engelli olarak şükranlarımı
sunuyorum. VE TOPLUMU YÜREKTEN EMPATİ YAPMAYA DAVET EDİYORUM.
"UNUTULMAMALIDIR Kİ; HER İNSAN BİRER ENGELLİ ADAYIDIR VE EN
BÜYÜK ENGEL; SEVGİSİZLİKTİR."
Saygılarımla....