Bir anne-baba için
hayatta belki yaşanabilecek en zor duygulardan birisi; hastalığa yakalanmış
çocuğunun, "beni kurtarın ne olur" dercesine çaresiz bakışlarına
karşılık elinden hiçbirşey gelmemesidir.
Bir yandan hastane
köşelerinde koşuşturur, bir yandan maddi durumu elvermez, bir yandan evladını,
canını kaybetme korkusu....
Bu şekilde
çocuğunun yüzüne, hüzünle baktıkça, onun yüreğindeki hüzün daha da arttığı
gibi, bu durum hastalık boyutunu da daha ileri safhaya taşıyacaktır. İyileşsin
diye beklerken, hastalığı daha da kötüye gidecektir.
Allah hiç kimseyi bu
duruma düşürmesin!!!
Fakat öylesine
hastalıklar var ki, çaresiz zannettiğimiz, esasında çaresinin bir yudum
mutluluk, gülen bir yüz olduğunun birçoğu farkında değil.
Misal LÖSEMİ, yani
halk tabiriyle KAN KANSERİ.
Türkiye'de ve
dünyada, çocuklarda en sık ve en yaygın görülebilen bir kanser türü. Erişkin
insanlarda çevresel faktörler bu kansere yakalanma sebebi olsa da, çocuklarda
daha çok genetik faktörlerden kaynaklanıyor. Çoğunlukla da 2-5 yaş arası
çocuklarda daha sık rastlanmakta.
İşte bu durumda,
ebeveynlere, yani anne baba ve etraftaki insanlara görev düşüyor.
Çocuk bu hastalığa
yakalanınca "eyvah, vah tüh" diyerek panikleyip vakit kaybederek ve
karşıdaki insana ölecekmiş gibi davranarak negatif duygu hâli yansıtılırsa, bu
durum, hastalığın ilerleme sürecini daha da hızlandıracaktır. Oysa ki çocukluk
kanseri, gelişmiş ülkelerde ve Türkiye'de %70-%80 hatta %90'ın üzerinde tedavi
edilebilir bir hastalık. Hayatta kalma oranı ise yetişkin insanlara nazaran çok
daha fazla. Bu nedenle lösemiye yakalanmış çocuğa psikolojik açıdan destek
olmak, sürekli moral vermek gerekir. Bu sürecin doğru ve bilinçli bir şekilde atlatılması,
olumlu bir sonuç almak için çok büyük önem taşıyor.
Ebeveynleri
bilgilerdirme açısından, işin mühim bir kısmı da sağlıkçılarımıza düşüyor.
Çocuğu lösemiye
yakalanmış bilgi sahibi olmayan bir aile, doğal olarak korkuyla paniğe
kapılacaktır. Bu panik ve korkusu da çocuğa olumsuz yansıyacaktır. Ki bu durumda uzman bir hekim tarafından, bu
hastalıkların %90 tedavi edilebildiğini, bunun içinde soğukkanlı olunup, bu
süreçte nasıl davranılması gerektiğini, aileye anlatılması gerekir.
Geçen hafta LÖSEMİ
haftası idi. Kırıkkale'de bazı sivil toplum kuruluşları, okullar ve üniversite
öğrencileri, farkındalık yaratmak ve lösemili çocuklara destek olmak amacıyla
etkinlikler yaptı.
-[ ]Kırıkkale Üniversitesi öğrencileri, Cumhuriyet Meydanı'nda
maske takarak konuşma yapıp,sonra da birer saat yürüyüş yaptı.
-Sınav Okulları Koleji'nde öğretmen ve öğrenciler maske
takarak gün boyu ders yaptılar.
-Özel Gazi Koleji'nde
de aynı şekilde öğretmen ve öğrenciler lösemili çocukları ziyarete gittiler.
Bu durum insanlık
adına, çağdaşlık adına gayet yerinde, desteklenmesi ve örnek gösterilmesi
gerekli bir davranış.
BU HASSASİYETİ
GÖSTEREN BÜTÜN OKUL VE KURUMLARI TEBRİK VE TAKDİR EDİYORUM.
Özellikle Gazi
Koleji ve okul müdürü Mehmet AL bey'in bu imtiyazlı davranışı daha çok
dikkatimi çekti. Çünkü gösterdikleri hassasiyet, Okulun sadece ders anlatılan,
eğitim yuvasından ibaret olmadığını, çocuklara hayatın gerçeklerini gösterir
tarzdaydı.
Öğrencilerini
"Lösemi Köyü" ismiyle adlandırılan yere götürerek, hem lösemili
çocuklara destek olmuş, hem de kendi öğrencilerine bu hayatta mücadele veren
başka çocukların da azmini anlatır tarzdaydı.
Kendilerini
yürekten kutluyorum.
Sevgi, moral,
stressiz ve pozitif bir yaşam, esasında bütün hastalıkların en güzel ilacıdır.
Bizler kimyasal ilaçlara sarılıp çareler aramak yerine, ruh halimizi yüksek
tutarak kendi kendimizin doktoru olmalıyız.
Göğe açılan bir
çift el, Yüce Rahman'a açılmış bir yürek ve sevgiyle gülen bir yüz, her derdin
çaresidir esasında.
ASLINDA ÇARE,
SİZSİNİZ!