Doksanlı
yılların sonuna gelinmişti. Artık 2000'lere ramak kalmıştı. İnternet henüz daha
evlere girmemiş, cep telefonlarının nadir kişilerde ve iş adamlarında bulunduğu
zamanlardı. 80'li yıllardaki merkez sol parti olan SHP ile merkez sağ parti
DYP'nin koalisyonundan bu zamana kadar sağ ve dol partiler hiç biraraya
gelmemiş, MHP ve DSP koalisyonu ile tarih tekerrür etmişti. Doç.Dr.Osman Durmuş
sağlık bakanı olmuş ve ilk defa Kırıkkalemizden de bir bakan çıkmasının sevinç
ve gururunu yaşamıştık.
O
yıllarda internet ve android telefonlar insanları henüz esir almadığı için
sosyal diyaloglar daha güzeldi ve haberler de gündüz gazetelerden akşam da
televizyonlardan takip edilirdi.
Uzaya
uydular yeni yeni fırlatıldığından televizyonlarda henüz dijital kanallar yoktu.
8-10 tane karasal yayınlarla akşam haberlerini izlerdik. Akıllara durgunluk
veren sorularıyla haber dinlerken bizleri güldüren Reha Muhtar, izlerken
düşündüren Ali Kırca ve haber sonu yorumlarıyla Engin Ardıç her akşamki
tutkumuzdu bizim.
Yine
bir akşam haber bülteni izlerken gözyaşlarına boğulmuş "kurtarın
beni" diyerek yakaran bir adam çıktı ekranlara. Öyle ki; bütün tv
kanalları ortak yayın yapıyordu sanki. İnsanların yüzlerine tebessüm veren Reha
Muhtar'ın bile haber sunumu dramatize olmuştu adeta. Doktor bir ailenin çocuğu
olduğunu, ilik kanserine yakalandığını, yeteri donör bulunamazsa 10-15 gün
içinde öleceğini beyan ediyordu. Ülke olarak hemen her gün geri sayım
yapıyorduk sanki. İnsanlar dua bile ediyorlardı iyileşmesi için. Herkes kan
vermek için seferber olmuşlardı. Uygun kanın bulunması halinde, kanı uyana o
günün parasıyla 10 milyar lira para ödülü ve kan merkezi açmayı vadetmişti.
Hatta kampanya öylesine hızlı bir şekilde büyümüştü ki, bir stadyumun ortasına
konser verir gibi kan araçları çekildi, sırasıyla kan toplanıyordu. Kampanyaya
TSK dahi katılmıştı. Bir can kurtarmak için gece gündüz kanlar toplanıyor, hadi
birisininki tutar mı diye umutla bekleniyordu. Ömrünün son haftasına girilirken
dilekolay 120 bin kan örneği alınmıştı. O dönemleri hatırlayanlar bu kişiyi
hemen tanımışlardır balki! Bu kalpazan, o yıllarda vatandaşımızın aklıyla
edercesine duygularını suistimal eden adam; bugünkü Adnan Oktarın müridi OKTAR
BABUNA idi.
Herkes
yürek yangını kan veredursun, bir anda sağlık bakanımız Osman DURMUŞ'un
açıklamaları hepimizin düştüğü vahim durumu ortaya serivermişti. Bir nevi
gözlerimizi açmıştı. Toplanan kanların usulsüz olduğunu, bu kanların bilinmeyen
bir yerlere götürülüp insanların kan yapılarına göre hastalıklar
türetilebileceğini söylemişti. Hatta bundan sonraki yıllarda da savaşların
silahla değil, soğuk savaş olup hastalık ve belâlarla savaşabilineceğini işaret
etmişti o zamanlar. Kanlar nerede sorusunun karşılığı boş kalmıştı. Çünkü 120
bin ünite kanın sadece 40 bin ünitesi iade olmuş, 80bini kaybolmuştu ortadan.
Insanlarımız
saftı, masumdu. Olası bir sahtekârlığa ihtimal vermemişlerdi. İlk kez böyle bir
dolandırıcılıkla karşılaşıyorlardı. Ne bir çiftlik bank, ne telefon şebekesi
sahteciliği ile karşılaşmamışlardı henüz. Yenilen gıdalar masum ve hilesizdi o
yıllar. En büyük hile pirincin içine katılan taş ve sütün içindeki su
miktarıydı sadece. Peynirlerin margarinden değil sütten yapıldığı, insan
hayatının günümüzdeki kadar ucuz olmadığı yıllardı. Bir anlamda zihinlerin daha
henüz GDOsu bozulmamış ve organikti.
Farkındasınız
değil mi; bugünkü zehirli kenelerin, ölümcül kuş ve domuz griplerinin ne
şekilde türediğinin... Daha 10 yaşındaki çocuğun nasıl kansere yakalandığının
ve ömrü boyunca neslin ne tip hastalıklarla mücadele ettiğinin farkındasınız!.
O zamanlarda sağlık bakanımız Osman Durmuş da bunu anlatmaya çalışmıştı. Ne
hikmetse 15 günlük ömrü kalan Oktar Babuna denen cibiliyetsiz adam yıllar sonra
israil kuklası Adnan Oktar'ın müridi olarak çıktı karşımıza.
Harun
Yahya ismiyle ortaya çıkıp, insanların güven ve beğenisini kazanan, sonra
Darwinin evrim teorisinin yalanlarını ortaya seren kitaplar yayınlayan ve bu
kitapları Cuma namazı çıkışlarında halka dağıtan, bilimsel dergiler, CDler
yayınlayan Adnan Oktar ve müridi Oktar Babuna'nın birarada oluşu tesadüfmüdür
sizce?! Şirketlerine el konulup emniyette sorguya çekilmesi, İsrail tarafından
neden tepki görmüştür acaba?!. Yıllarca yüce dinimiz İslamiyetle alay
edilircesine televizyon kanallarında müstehcen, ahlâksızca sahneler sergilemeleri,
kabul edilir bir durum da değildi zaten. Esasında bu müdahalede geç bile
kalındı.
Evvelâ
İsrail ajanı bu iki şarlatanın arkasındaki gücünün ve para kaynağının nereden
geldiği araştırılmalı, sonrasında toplanıp kaybolan kanların ve insanların
manevi değerlerle alay edenlerin tek tek hesabı sorulmalıdır.
Bu
devlet çok çekti ve halâ çekmekte hainlerden. Artık ya devlet başa, ya kuzgun
leşe!!!
Sağlıcakla
kalın...